
Gürcan Banger
Demokrasi ve Yurttaşlık
Ne siyaset, ne de onun temel yapıtaşlarından olan demokrasi, insan hakları ve yurttaşlık, genetik olarak öğrenilmiyor. Örneğin demokrasi, bir toplum içinde yaşayan özgür birey olmak ve bir birey olarak toplum içinde özgürce yaşamak anlamına geliyor. Dolayısıyla demokrasiyi bir toplum içinde ve yaşanılan konjonktüre bağlı olarak öğrenmek gerekiyor. Yaşamda ayakta kalabilmek ve kendimizi geliştirebilmek için gerekli olan becerileri eğitimle edindiğimiz gibi; uygun kurum, mekanizma, yöntem ve teknikler aracılığıyla demokrasiyi de öğrenme ihtiyacı içindeyiz.
Genel anlamda siyaset, özelde ise başta demokrasi olmak üzere insan hakları ve yurttaşlık gibi kavramlar sadece bir toplum içinde yaşayarak öğrenilemez. Bu bilgilerin edinilmesini, hiçbir bilinçli çaba olmadan yaşamın olağan akışına bırakmak, meyve bahçesini yağmurun tesadüfîliğine bırakmak anlamına gelir. Bireylerin özgür ve mutlu olmayı hedefledikleri bir toplumsal yaşam için yukarıda ifade ettiğim yapıtaşlarının öğrenilmesini oluruna bırakamayız. Bu amaçla; bilinçle ve farkındalıkla yönlendirilmiş çabalar olması gerekir.
Ne yazık ki; bu görevle donanmış olması gereken eğitim kurumlarımız, siyasal partilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız ve yaygın ve yerel medya, bu öğrenim sürecini gerçekleştirmek için gerekli yetkinlik ve olgunluğa erişmiş görünmüyor. Bu yetersizlikleri ve zafiyeti, yaklaşan yerel seçimler curcunası nedeniyle bir kez daha doğrulamış olacağız.
1980 sonrasının en belirgin siyasal ve sosyal açılımları demokrasi konusunda oldu. Bunun başlıca nedeninin vatandaşların oy verdiği, temsilcilerini seçtiği ve daha sonra yurttaşların hatalı olabilen uygulamaları sorgulama ve temsilcilerini geri çağırma haklarının olmadığı temsili demokrasi olduğu anlaşılıyor. Toplumların büyümesi ve kentlerin kalabalıklaşması ile birlikte doğrudan demokrasinin uygulanma şansı kalmaması ile uygulanmaya başlayan vekâletle temsil sistemi -bir başka deyişle temsili demokrasi, bu çağda bir krize girmiş gibi görünüyor. İşte; bu kriz, özellikle Batı dünyasında demokrasi konusunda yeni ve ciddi boyutlu yeni çalışmalar yapılmasına vesile oluyor.
Geçmişte önemsenen insan hakları ve yurttaşlık gibi kavramlara günümüzde çok-kültürlülük, katılımcılık, sosyal özne, uzlaşma, ortak payda ve paydaşlarla gelecek tasarımı gibi yeni unsurlar eklendi. Her yeni eklenen unsur, temsili demokrasinin bir sorununu çözerken, muhtemelen yeni sorunların oluşmasına neden oluyor. Yaşamın kendisi de böyle değil mi? Bireylerin ve toplumların problem çözme performansının geliştirilmesine gerek duyulmasının nedeni, yeni ihtiyaçların yeni sorunlar yaratması ve yeni çözümler gerektirmesi değil mi? Yaşamın kendisi zaten açılarak büyüyen bir sarmala benziyor.
Son 50 yılda hız kazanan küreselleşme olgusu, ulus-devlet kavramını ciddi olarak etkiliyor. Dünya sanayi ve ticaretindeki yeniden yapılanma; sınırları belirsizleştirirken, dünya pazarlarını da tek bir piyasa haline dönüştürmeye başladı. Bu arada küresel rüzgârlardan kültür de payını alıyor ve adeta yeni bir küresel kültür oluşmaya başladı. Ama öyle anlaşılıyor ki; ulus-devlet olgusunu bir süre daha yaşamaya devam edeceğiz. Bu nedenle yurttaşlık kurumu da hem ulusal hem de küresel anlamda önemli olmaya devam edecek.
Yurttaşlık kurumunun kalıcılığı ve sürdürülebilirliği; pek çok sosyal, siyasal ve kültürel kavramı bu başlık altında ele almamızı gerektiriyor. Bir başka deyişle; yurttaşlıktan söz ettiğimizde ‘yeni’ demokrasiden, en geniş biçimiyle insan haklarından, toplumsal cinsiyetten, sosyal adaletten, gelir dağılımından ve daha birçoklarından söz etmiş oluyoruz. Dolayısıyla yurttaş olmayı öğrenmek, bu kavramlar konusunda bilgi, beceri ve yönelim geliştirmek anlamına geliyor.
Son söz: Demokrasi nerede öğrenilecek?