
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
DEPREM VE ÖNLEMLER
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, İstanbul yakınlarında Marmara Denizi'nde bir deprem olma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade eden JICA Afet Yönetim Uzmanı Fumio Kaneko, "Muhtemel depremin büyüklüğü, 7 ile 7,5 büyüklüğünde olacaktır. Tabi deprem denizde meydana geleceği için, tsunami etkisi oluşturacaktır." dedi.
Afet Yönetim Uzmanı Fumio Kaneko'nun, "Olası depremde can kaybının şehre göre değişebileceğini, hatta tsunamiden, Bursa' nın bile etkileneceğini söylemesi, zihinleri karıştırdı. Gölcük depreminde, Eskişehir'in, etkilendiği düşünüldüğünde, kentimizin de az veya çok İstanbul depremden, etkileneceği de bir gerçektir.
Prof. Dr. Can AYDAY, Eskişehir'in, deprem tehdidi altında olduğunu, sürekli hatırlatıyor ve ilgilleri de uyarıyor. Kentin, her zaman depreme hazırlıklı bir kent olması gerektiğini, aksi halde bir depremde, Eskişehir'in, hasar görebileceğinin söylüyor. Bu tehdidin, bir türlü dikkate alınmadığını belirten, Prof. Dr. Ayday, resmi kurumların, konuya ilgisiz kaldığını, hatta Valilik tarafından, konuyla ilgili çalışma yapılmasına rağmen, diğer kurum/kuruluşların, bu çalışmalara duyarsızlığından sürekli müşteki oldu.
Prof. Dr. Çabuk ise ""Kentlerden önce, ön yargılarımızı, alışkanlıklarımızı, zihinlerimizi ve belleklerimizi dönüştürmemiz gerekiyor. Bu dönüşümde, kendimizi, ya da günü kurtarmaya değil, kentlerimizi dolayısıyla geleceğimizi, sağlıklı şekilde şekillendirmeye odaklanmamız lazım. İşte ancak o zaman, bizim için depremler, afetler ve çevre sorunlarının hepsi sadece çözümünü, hayata geçirdiğimiz sıradan olaylar olacaktır." dedi.
Ne var ki bilim adamlarımızın, onca uyarılarına rağmen, ortama eski hamam eski tas felsefesi hakim oldu. Nitekim ülkemizde, uyarılar dikkate alınmadığı için, 1912 Mürefte, 1930 Hakkari, 1939 Erzincan, 1942 Niksar-Erbaa, 1943 Tosya-Ladik, 1944 Bolu-Gerede, 1946-1966 Varto, 1970 Gediz, 1975 Lice, 1976 Çaldıran-Muradiye, 1983 Erzurum-Kars, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Ceyhan, 1999 Gölcük, 1999 Düzce, 2002 Çay, 2003 Bingöl, 2011 Erciş ve Van depremlerinde resmi kayıtlara göre, yüz binlerce insanımız hayatını yitirdi, yaralandı, yüz binlerce insanımız evsiz kaldı.
Elbette 7 şiddetteki depremlerde, yapıların hasar görmesi beklenir, ancak yaşanan depremlerde, bu kadar büyük can ve mal kayıplarının yaşanmasın da belediyelerin, kişi/kişilerin, hülasa her kesimin, az veya çok sorumluluğu vardır. Bina yaparken, yer seçiminde, yapıların inşasında, fazla ihmalin ve yanlışlığı yapılması, en önemli nedendir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi, Yasası'nın doğru planlama, mühendislik, tasarım çalışmalarıyla, soruna bütüncül yaklaşarak, uygulamaya geçmesi halinde, mal ve can kaybı yok denecek kadar azalacaktır. Çünkü insanları, deprem değil binalar öldürür.
1998 yılında yürürlüğe giren, Afet yönetmeliğinden sonra, yapılan binaların, güçlendirilmesi gerektiğini, hep söylendi. Çünkü bu alanda öncelikli görev anakent ve alt belediyelerindir. Binaların güçlendirilmesi, yıllarca gündemde olduğu halde, bir türlü çözüm getirilemediği gibi, hayata geçirilemedi. Eskişehir' de olası bir depremde, bugüne kadar olan depremlerle yorulan ve 17 Ağustos Depremi'nde hasar da gören binalar, çok büyük tehlike arz ediyor ama kimse elini taşın altına koymuyor.
1999 yılında meydana gelen Marmara Depremi'nde, 18 bin 373 kişi öldü. 48 901 kişi de yaralandı. 357 bin konut ise hasar gördü. Bu tablo karşısında deprem sigortası zorunlu olarak uygulamaya kondu. Ve de Doğal Afet Sigortası (DASK) hayata geçirildi.
Aslında deprem sonrası, yaraları sarmak için, DASK, olmazsa olmaz konumda. Çünkü, İstanbul'da olacak olan bir deprem sonrası, hasar görecek binalar için ,11 milyar 250 milyon dolarlık bir kaynağa ihtiyaç olduğu söyleniyor. Bu kaynak ancak deprem Sigortasının yaygınlaştırılması ile de orantılıdır. Zorunlu deprem sigortasında hedeflenen 13 milyon poliçeye ulaşılırsa, DASK' ın, sahip olacağı kaynak 10 milyar civarında olacaktır.
Eskişehir' de, deprem gerçeği yıllardır masaya yatırıldı ve deprem konusunda çalışan uzmanlar, sürekli bir araya geldi ve Eskişehir'de, 1998 yılından önce yapılan binaların güçlendirilmesi gerektiği de hep söylendi. Ayrıca kentte depremle ilgili, pek çok panel, konferans, sempozyum ve toplantılar yapıldı. Öneri getirildi. Ancak gelinen nokta ortadadır.
Eskişehir' in, depremle ilgili önerilere veya toplantı, sempozyum, konferansa gibi etkinliklere değil, depremden korunmanın, şu iki basit kuralı ve şartına ihtiyaç vardır. İlki SAĞLAM ZEMİN ÜZERİNDE OTURMAK" diğeri, " SAĞLAM BİNADA OTURMAK" Bu iki unsur, birbirini tamamladığında, Japonlar ve diğer ülkeler gibi, ya da depremle yaşamaya mecbur olan, ancak söz konusu iki basit kuralı ve şartı yerine getiren, toplumlar gibi, bizler de evlerimizde daha rahat oturabilir veya uyuyabiliriz.
Ünlü Japon Fizikçi Torahiko TERAD, "DOĞAL AFET UNUTULDUĞU ZAMANA GELİR" demiştir.