Futbol emeği, medya ve taraftar

Berbat bir Türkçe ile yazılmış bir futbol yazısı okuduğumda, malum makalenin kime ve neye hizmet ettiğini düşünürüm. Acaba o satırları yazan kişi, bir yanıyla bilim dalı olma mertebesine erişmiş futbolun, diğer yönüyle bir endüstri olduğunu yeterince kavramış mıdır? Nasıl ki sıradan bir insan fizik, kimya veya biyoloji bilim dallarında akıl yürütme ve yorum yapma hakkına sahip değilse, futbol yazmanın da bir bilimsel ve sosyal sorumluluğu olduğunun farkında mıdır? Futbol hakkında yorumlar yapmak için amatör bir futbol meraklısı ya da tanımı yapılmamış bir fanatik olmak yeterli midir? Bırakın oynamayı ve yönetmeyi; bugün futbol yazmak bile sıradan ifadelerin ötesinde gerçek anlamda bir iş haline geldi.

Toplumuzdaki futbol taraftarlığı, hâlâ saf bir gönül bağlılığı olmaya devam ediyor; takımın taraftarı, onun ekonomik anlamda küçük çaplı sponsoru olmayı benimsemiyor. Ama aynı taraftar, ünlü yabancı ve yerli oyuncuları kendi takımında görmek istiyor. Diğer yandan kulüp ve taraftar arasındaki bu beklentiler demetinden farklı yasa dışı yapılanmalar kendi çıkarları adına nemalanıyor.

Bazı kulüplerin diğerlerine göre daha zengin ve eli açık yönetim kurulları var. Servetlerinin bir bölümünü yönettikleri takımlar için harcamaktan geri durmuyorlar. Ama bir zenginler kulübü olmanın her zaman başarıyı beraberinde getirdiğini söyleyemeyiz.

Pek çok para verip çok sayıda ünlü oyuncuyu takıma katan yönetimlerin, her zaman arzulanan başarıyı yakalayamadığını görüyoruz. Çünkü futbol yöneticiliği, şirket sahipliğinden farklı bir konu… Özel bilgi birikimi ve deneyim gerektiriyor. Firmalarımızda göremediğimiz kurumsallaşmayı futbol kulüplerimizde de görmüyoruz. Gerçi kulübün kurumsallaşmasının ne denli doğru anlaşıldığı da bir başka komik hikâye…

Profesyonel bir futbol anlayışına sahip olamayanlar arasında oyuncuların da özel bir yeri var. Futbol amatör bir zevk olmaktan uzaklaşıp bir meslek haline dönüştükçe başarı da oyuncuya verilen transfer ücretine, prime ve maaşa endeksli hale geliyor. Para varsa oyun var, yoksa yok. Paranın oyuncunun performansındaki yeri giderek ağırlaşıyor. Böyle olduğunda da daha yoksul takımların başarılı olma şansı azalıyor.

Birer futbol emekçisi olan oyuncuların ve teknik çalıştırıcıların emeklerinin karşılığı olan bedeli almaları kadar doğal ne olabilir ki? Bu yönüyle bakıldığında; taraftarı bir hizmetin müşterisi, oyuncuyu da bu hizmetin satıcısı olarak görebiliriz. Bu durumda yöneticilere de organizatörlük görevi düşer. Bu iş sürecinde unutulmaması gereken konu, hizmetin kalitesi ve garantisi olmalıdır. Ne yazık ki, taraftarın ucuz desteğine karşılık oyuncunun, çalıştırıcının ve yöneticinin sunduğu hizmet de kalitesiz ve garantisiz olmaktadır.

Beden eğitimi ve spor okullarında futbolun yönetimi de dâhil olmak üzere konunun değişik yönleri ile ilgili dersler var. Bu alanda futbol yönetimi konusunda bilimsel anlamda birikimli ve deneyimli öğretim üyeleri ve danışmanlar olduğuna da eminim. Ama doğrusu, bu tür eğitimlere talip olan bir futbol yönetim kurulu henüz duymadım. Para bulmak amacıyla şirketleşme derdine düşenler haricinde topyekûn kurumsallaşma çalışması yapan bir kulüp de bilmiyorum. Futbolda sportif başarının gelmesi için dün yaptığımızdan farklı olarak atmamız gereken yeni ve farklı adımlar var. Ama geçmişte neden başarılı veya başarısız olduğumuzu tam olarak anlayamadık ki, bugünü yeterince kavrayalım.

Son söz: Futbolun sorunu, bugün her türlü medya ve İnternet manşetlerinde görünenden çok daha ayrıntılı ve kökleri itibariyle çok daha derinlerdedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi