Güven ve özgüven

Günümüzün yaşam kültürüne baktığımızda “Yaşam iletişimdir” desek yanlış olmaz. İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellikler arasında bilinçli iletişim kurabilmek gelir. İletişim ise bir ilişkinin kendini ifade biçimidir. İlişkinin türü ne olursa olsun; düzgün ve çift yönlü işleyen bir iletişimin, ilişkinin gelişmesine katkılarını reddetmek mümkün değildir.

İnsanın geliştirdiği kavramların pek azı basit özelliklere sahiptir. Pek çok insani özelliğin, değerin ve anlamın ardında onu var eden başka –muhtemelen kökleri derinlere giden– dayanaklar var. Örneğin bir ilişkiye temel olabilecek kavramların başında saygı gelir. Saygının mevcut olmadığı bir ilişkinin uzun soluklu olacağını söyleyemeyiz. Saygının olmadığı bir ilişki, ya kopmak için fırsat bekliyordur ya da alışkanlık veya ‘kölelik’ şartlarında sürüyordur. Özetle; bir ilişkide saygı unsurunun bulunması, onun insanca bir ilişki olabilmesi açısından vazgeçilmezdir.

Saygı kavramı, yukarıda satır aralarında değindiğim gibi insanlar arası ilişkinin sürdürülebilirliğine etki eder. Bir ilişkinin başlayabilmesi için veya mevcut bir ilişkinin kopmaması için gerekli olan birincil ön şart ise karşılıklı güvendir.

Güven konusunda ortak bir kitap yazmış olan Solomon ve Flores, “Güven hakkında konuşmalıyız. Bunun nedeni sadece, güvenin zorunlu felsefî ve etik kavram olarak uzun süredir ihmal edilmiş olması değildir; güven hakkında konuşmalıyız, çünkü güven tesis etmek için güven hakkında konuşmak gerekir. Güven hakkında konuşmak garip ve rahatsız edici bir şey olsa bile, onu yaratmak, korumak ve onarmak ancak güven hakkında konuşmakla ve güvenmekle mümkündür” diyorlar.

Yazarların ifade ettiği gibi, güvenin oluşup geliştirilebilmesi için bu kavramın yeterince açıklığa kavuşturulması gereklidir. Çünkü güvenin belli başlı dayanak noktası açıklık ve anlaşılır iletişimdir. İletişim kanalları tıkandığında güven üzerinde kuşku bulutları dolaşmaya başlar.

Karşılıklı güvenin oluşabilmesi için, öncelikle bireylerin kendilerine güven duygusunun gelişmiş olması gerekir. Kendine güvenin kaynağı ise yine insanın kendisiyle olan iletişimidir. Bir barış ikliminde kendisiyle iletişim kurup özdenetimini yapamayan bireyler kendi özgüvenlerini de yaratamazlar. Özgüven, insan yaşamının ilk yıllarıyla birlikte gelişmeye başlar. Ama insanın yaşamında zayıf olan bu yönünü geliştirebileceği fırsatlar daima vardır. Eğer kendinin yeterince farkında olabiliyorsa…

Kendini tam olarak tanımayan, kendinin farkında ve bilincinde olmayan kişinin kendisine eksiksiz güven duyması mümkün değildir. Kendini iyi tanımayan insan, bir ilişkide ne kendinden emin olabilir ne de ortaya koyacağı davranış modelinden. Bu nedenle bir ilişkide veya herhangi bir iletişim ortamında güven konusunda bir kuşku oluşuyorsa, kişinin öncelikle kendisini gözden geçirmesi gerekir. “Herkesten kuşkulan ama kendinden asla!” sözünün arkasındaki anlam, bireyin kendisiyle ilgili güvensizliği ilk elde aşması gerektiğinin ifadesidir.

Son günlerde sıklıkla yinelediğim bir Latin atasözü “Yanılmak insan içindir” der. Kanımca en büyük yanılgı, insanın kendisiyle ilgili yanılgısıdır. Bir özgüvene sahip olmadığı halde buna sahip olduğu yanılgısı içinde olmak, bu zafiyetin en tehlikeli örneklerinden biridir. Bunun genel adı, ‘bilerek veya bilmeyerek farklı görünmeye çalışmaktır’. Tekrar edersem; güvenin oluşabileceği iklim, insanların karşılıklı, oldukları gibi durabildikleri bir ortamdır. Farklı görüntüler vermeye çalışmak, güvenin oluşmaması için gerek ve yeter şartların tamamını oluşturur.

Güven, istekle ve iyi niyetle başlar. Ama sağlıkla olaşabilmesi için emek kadar açıklık ve sürekli iletişim de gerektirir. Oluşmuyorsa, bu saydıklarımdan biri eksik ya da aksak demektir. Güven oluşmuyorsa, onun eksikliğini saygılı bir iletişimle doldurmak gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi