
Gürcan Banger
Kamuya sahip çıkmak
Bal nerede ise bilumum haşerat da oradadır. Özellikle Doğu toplumlarında siyasetin devletin soyulması üzerine kurgulanmış olmasının altında kamunun balından pay alınması hedeflenen pay yer alır. Bu tür toplumlarda siyasal ahlak da bu soygun düzenine göre şekillenir.
Ahlak; bir topluluk veya toplum içinde geçerli değer yargıları ile gelenek, görenek ve kurallardan oluşan bir bütündür. Genelde zamana ve mekâna bağımlıdır; bu nedenle sübjektiftir. İnsanlar arası davranış kuralları konusunda kendiliğinden oluşmuş bir sosyal reçetedir. Örneğin Latin filozofu Seneca, ahlakı parçadan, bütünün iyiliğine uygun davranmasını bekleyen kurallar dizisi olarak tanımlar. Hukukun oluşmasında önemli kaynaklardan biri ahlak kurallarıdır.
Günümüzdeki demokrasilere siyaset bilimi açısından baktığımızda; üç ayrı faktör dikkatimizi çeker: Seçmenler, siyasetçiler, bürokratlar (atanmış kamu yöneticileri)… Siyasetçiler, devlet yönetimine sahip olmak için seçmenlerden oy isterler. Seçmenler ise kendilerine uygun taahhütlerde bulunan siyasetçilere oy vererek seçilmelerini sağlarlar. Devlet yönetimine egemen olan seçilmiş siyasetçiler, bürokratlar aracılığı ile devletin işlemesini sağlarlar.
Kamu ahlakı, seçilmiş siyasetçilerin atanmış kamu yöneticileri (bürokratlar) ile karar ve uygulamalarda uymaları gereken kuralları belirler. Bu arada seçilmişlerden beklentileri olan çıkar ve baskı gruplarının –özellikle seçilmişlerin yakın ve yandaşlarının– kuralları zorlayan yaklaşımlarını da unutmamak gerekir. Ayrıca devlet yaşamında, kimi bürokratların kendi atanmış pozisyonlarını korumak için kamu ahlakının sınırlarını zorladıkları bilinir.
Kamu ahlakının temel dayanakları hukukun üstünlüğü ve yasa egemenliğidir. İyi ve düzgün işleyen bir toplumsal sistemde öncelikle bizzat devletin kendisinin, siyasetçilerin, bürokratların, seçmenlerin ve en genel küme olarak yurttaşların hukukun üstünlüğüne inanmaları ve saygı göstermeleri gerekir.
Düzgün işleyen bir toplumsal düzenin ana fikri kurallar ve katılımdır. Bir başka deyişle; –devlet de dâhil– toplumu oluşturan unsurlar arasındaki oyunun kurallarının önceden ve katılım ile uzlaşmaya dayalı olarak belirlenmesidir. Bu kurallar yürütme ve denetlemenin ne biçimde yapılacağını, halkın bilgisine nasıl sunulacağını belirler.
Bu kuralların konulmasındaki temel düşünce, siyasetçinin elindeki erki kullanarak yalnız hizmet etmesi; kendisi, yakın ve yandaşları için avantajlar elde etmeye çalışmamasıdır. Aynı şekilde bürokratın devlet içindeki kendi pozisyonunu koruyabilmek için siyasetçinin yörüngesine, çıkar ilişkileri ağı içine girmesini engellemektir. Peki, bu varsayımlar gerçek yaşamda uygulanma şansı bulabiliyor mu? Gerçekten ahlaki bir sosyal düzende mi yaşıyoruz?
Şimdi bir de yakın planımızda görünenlere bir bakalım. Maddi kaynağın büyüğü nerede? Kuşkusuz, rantın büyüğü merkezi devlette ve yerel yönetimlerde... Devlette bu kadar büyük rant olunca kamu ahlakının da kimi siyasetçiler, –devleti soyma hevesi de eklendiğinde– bürokratlar ve siyasetin bazı yandaşları için ‘biraz esnemesi’ ‘olağan’ değil mi? Ne demiş atalarımız: “Bal olan yerde sinek de bulunur. Bal tutan parmağını yalar.”