Katılım ve Sosyal Proje

Ülkemizde proje dendiğinde akla gelmeyen konulardan biri, işin sonunda “sonuç etki analizi” yapmaktır. Bunun Türkçesi, ‘yaptığın şey bir işe yaradı mı, bir farklılık yarattı mı’ demektir. Amaçsız veya kök sorunun çözümüne katkı yapmayan faaliyetler olumlu, kalıcı sonuçlar ve etkiler yaratmaz. Hayır işlemek için (hayırseverlik adına) yoksul halka bir şeyler vermek, ne yazık ki yoksulluğun yapısını ve niteliğini değiştirmez. Kimi zaman bu tür yardımların özellikle siyasi amaçlarla kullanılarak abartılması halkın yoksulluk gibi sosyal ve ekonomik sorunlarının kendisi tarafından çözümünün önüne geçer, yaratıcı ve katılımlı çözümlere engel olur.

Yoksul halka yapılan değişik türdeki yardım ve desteklerin, halkın gelecekteki kendi sorunlarını bizzat kendisi çözmesinde iyileştirmeler yapmasını hedeflemek gerekir. Bir başka deyişle her yardım ve destek, müstakbel sorunların yoksul halk tarafından çözümü için bir ders niteliğinde olmalıdır. Aksi halde yapılan katkılar, asla büyümeyen bir bebeğin sürekli anne yardımıyla beslenmesinden daha farklı olmayacaktır.

Bir yerel yönetim veya sivil toplum kuruluşu (STK) tarafından yoksul halk için uygulanacak sosyal projenin daha başlangıçta büyük hedefleri olması gerekmez. Proje öncelikle uygulanacağı yöreye ve insan topluluğuna uygun olmalıdır. Bu nedenle hedef topluluk içinde çok sağlam bir araştırma ve analiz yapılması önemlidir. Bu çalışma sonucunda elde edilen bulgular üzerine bir müstakbel projeler listesi oluşturulabilir.

Listedeki her projenin süresinin, insani ve maddi kaynak ihtiyacının, önceliğinin ve yapılabilirliğinin belirlenmesi gerekir. Ardından proje listesi özellikle ölçek, öncelik ve yapılabilirlik açısından sıralanmalıdır. Eğer o yörede daha önce benzeri bir çalışma yapılmamış ise ilk projenin halkın katılımı ile ‘yapılabilir’ olması son derece önemlidir. Bir başka deyişle seçilecek ilk projenin ölçütü ‘yapılabilirlik’ olmalıdır.

Halkın katılımı ile gerçekleştirilen her proje, yoksul halkın bizzat kendi çabaları ile gerçekleştirilmesinden dolayı özgüven artışına neden olacaktır. Özellikle yoksul halkın kendi çabaları ile ekonomik durumlarında iyileştirme yapabildiklerini görmeleri onları sonraki projeler için daha ilgili ve atılgan yapacaktır. Bir işi başarmanın daima insanın kendisini daha iyi hissettirdiğini unutmamak gerekir.

Tabii ki başarısızlıklar da olumsuz etkiler yaratır. Atasözünü bilirsiniz: “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.” Bu nedenle uygulanacak ilk projelerin halkın katılımı ile ‘yapılabilirlik’ olasılığının çok yüksek olması zorunludur.

Bir sosyal projede söz edebileceğimiz anahtar sözcükler sadece ‘katılım ve özgüvenden’ ibaret değil. Bir de ‘birlik’ konusu var. Yoksulluk gibi sosyal sorunlar çoğu zaman kişilerin kendi başlarına çözebilecekleri bir sorun değildir. Maddi varlık, makam ve statü sahibi olmayan yoksulların sadece seçim dönemlerinde hatırlanan oylarından başkaca güçleri yoktur. Yeterli bilgi ve bilince sahip olmayan yoksul halkın elinden oylarının alınması ise siyasetçi için oldukça kolay bir konudur. Dolayısıyla yoksul halkı, kendi sorunları ve bu sorunların çözümüne katkı koyacak güç odakları karşısında güçlü kılabilecek tek şey birlik olmalarıdır. Üçüncü anahtar sözcük ‘birliktir’. Halkın bir sosyal projede birlikte hareket etmesi, kendilerini güven ortamında hissetmelerine katkı koyacaktır. Uygulanacak sosyal projelerde halkın birlik içinde hareket etmesinin önünü açmak, projenin hedefe ulaşmasını önemli ölçüde etkileyecektir.

Sosyal projelerde halkın birlik içinde olmasına benzer biçimde proje uygulayıcıları da birlik içinde hareket etmelidirler. Aynı yörede değişik gruplar tarafından uygulanan farklı projeler, hedef şaşırtarak beklenen sonuçlara ulaşılmasını engeller. Bu nedenle sosyal projeciliğin bir diğer anahtar sözcüğü    ‘koordinasyondur’.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi