Kent ve kültürel miras

İnsanın yaşam çevresinde öyle unsurlar vardır ki; bunlar; tek tek bireylerin veya grupların başarılarından veya çıkarlarından daha önemlidir. Çünkü bu unsurlar, toplam insan yaşamının ekonomik, sosyal, kültürel ve inanç temelli ya da benzeri alanlardaki sürdürülebilirliği ile ilgilidir. Bunları basit hesaplara indirgeyerek anlayamayız; basit makam ve ikbal hesaplarına feda edemeyiz.

İnsanların öncelikli ihtiyaçları arasında beslenme, barınma ve sağlık gibi konular yer alır. Ama insanı insan olarak ayırt eden özellikler arasında diğer sosyal, kültürel ve inanca dayalı olan ihtiyaçlar ayrı öneme sahiptir. Bu bağlamda tarihi, kültürel, sosyal, siyasal ve benzeri ihtiyaçları sayabiliriz. Yine bu kalemden olmak üzere sanat, mimari, yazılı ve sözlü folklor gibi geleneksel kültür unsurlarını söylemek doğru olur.

Yukarıda saydığım bu değerlerin tamamı tek tek bireylere değil; toplumun kendisine aittir. Bu nedenle özel mülkiyet altında olan eserlerin bile anonim olmaları açısından topluma ait olan bir yönü bulunur. Bu eserlerin tamamı “kültürel miras” başlığı altında yer alır.

Kültürel miras, yaşam çevremizin vazgeçilmez unsurlarındandır. Kültürel miras, bir devletin sınırları içinde yaşayan vatandaşların olduğu gibi, tüm dünya insanlığının çok yönlü, ortak yaşamının devredilemez mülküdür. Bu anlamda Eskişehir’deki bir sorun İzmir’deki vatandaşı, Bergama’daki bir hatalı davranış Antalya’daki duyarlı yurttaşı ilgilendirir.

Bu eserler üzerindeki hakkımızı başka kişi ve kuruluşlara devredemeyiz. Çünkü hakkımız dediğimiz şey, insan hakları kapsamının vazgeçemeyeceğimiz bileşenlerinden biridir. Kültürel miras, sosyal yaşam ile büyür, gelişir ve insanlığın ilerlemesine katkılarda bulunur.

Kültürel mirası oluşturan tarihi, kültürel veya doğal varlıkların yok edilmesine geçit vermek, insanlığın gelecek güvencesini tahrip etmekle eşdeğerdir. Bu nedenle yaşadığımız topraklarda tarihi, kültürel ve doğal olarak mevcut olan her şey, hepimize –hem tek tek bireyler olarak, hem de bu topraklarda yaşayan toplum olarak hepimize– aittir.

Kültürel mirasın yok edilmesine karşı durmak vatandaşlar olarak hepimize ait bir sosyal sorumluluktur. “Şu kaya yıkılıversin”, “Filan yapı zaten köhne; olmasa ne olur” veya “Şu ağacı kesiversek de manzaramız açılsa” diyemeyiz. Bana ait olanı, sana ait olanı, bize ait olanı, yani hepimize ait olanı kimsenin yıkmaya, yok etmeye veya ortadan kaldırılmasına imza ve onay vermeye hakkı yoktur. Hiçbir gerekçe bu durumu haklı gösteremez.

Yaşadığımız Anadolu topraklarında çok sayıda uygarlık yer almış. Şu an ise bizim dâhil olduğumuz toplum yaşıyor. Bu topraklarda yaşamış tüm uygarlıklar, iyisiyle kötüsüyle bizim geçmişimizi oluşturur. Bu nedenle bu uygarlıklardan geriye kalmış olan ören yerleri, yapılar, sit alanları, anıtlar, sözlü ve yazılı tarih, –bugün farklı bir yapıya ve anlayışa sahip olsak bile– bize aittir. Bunları yok saymak veya yok etmeye çalışmak, kendi kazdığımız mezara kendimizi gömmek anlamına gelir.

Son söz: Tarih, gelenek, kültür ve doğa hepimizin... Dahası; geleceğin de bu değerler üzerinde hakkı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi