
Gürcan Banger
Kent ve Şiddet
Son zamanlarda ülke genelinde olduğu gibi yaşadığımız şehirde de artan soygun, gasp, sokak terörü ve başka kadına yönelik olmak üzere değişik biçimli şiddet olayları, kentli yurttaşları şaşırtmaya devam ediyor. Yerel medya manşetlerinde “Neler Oluyor?”, “Nereye Gidiyoruz?” biçiminde haber başlıklarını sıklıkla görmeye başladık. Bireysel tepkimiz ne olursa olsun; kentte eskiye oranla özellikle sokakta işlenen suçlarda sayı ve nitelik açısından bir farklılaşma oluşmaya başladığı ortada.
Sık görmeye başladığımız sokak terörünü, İstanbul veya İzmir gibi kentlerde uzun zamandır zaten izlemekte idik. Çoğu zaman bu tür sokak olayları, çevremizde yaşanmadığı ya da bize yansımadığı için kendi adımıza fazlaca etkilenmiyorduk. Yakın çevreyi de sarmaya başlayan söz konusu şiddet konusunda önlem alma ihtiyacı kapıya geldi, dayandı. Ama şu ana kadar klasik güvenlik yaklaşımları ve zaten yavaş işleyen yasal kovuşturma faaliyetleri dışında, önlem adına bir farklılık gözlemlediğimiz söylenemez. Örneğin; bilinen yöntemlerin dışına çıkılarak çok yönlü ve çok aktörlü, planlı bir çalışma beklerdim doğrusu…
Kentte şiddetin artmasının arkasındaki ana neden, pek çok şehrin geleneksel bir kentsel yerleşiminden modern koşullara sahip bir kente doğru kalkışa geçmesidir. Özellikle kentin albenisinin artırılmasına yönelik çalışmalar, olumlu unsurların kente gelmesi yanında, kent rantından pay almak isteyen dışarlıklı unsurların da büyüyen şehirlere doğru hareketlenmesine neden oldu. Bu yerleşimler, dışarıdan gelen yabancı unsurları kentileşme yönünde dönüştürmekte yeterince başarılı olamadılar. Diğer yandan; çoğunluğu dışarlıklı unsurlardan oluşan ve yasaların sınırlarını zorlayarak kent rantından yararlanma çabasında olan kesimlere karşı, yasal ve güvenlik mücadelesinin gerekli ve yeterli düzeyde yapıldığından da kuşkum var.
Kentte gözlediğimiz güncel sokak terörü olaylarının sayısı ve içeriği, kent yöneticileri tarafından azımsanabilir ve konunun abartıldığı söylenebilir. Gerçekten dünyanın büyük metropolleri ve ülkemizin başka büyük kentleri ile karşılaştırıldığında, orta ölçekli şehirlerde sokak terörü henüz bir patlama halinde değildir. Ama şu da açıktır ki; bugün gözlediğimiz gelişmeler, bir büyük sosyal depremin öncüleridir. Her ne yapılacaksa; muhtemel büyük darbeden önce yapılmalı ve kentin sağlıklı ilerleyişi güvence altına alınmalıdır.
Kentte şiddet ve sokak terörü, bir sır değildir. Dünya üzerinde bu konuda yeterli deneyim ve bunlardan çıkarılmış dersler bulunmaktadır. Önemli olan, bu konuda uzman ve görevli kesimlerin önce bir koordinasyona ve ardından etkili bir çalışmaya girmeleridir.
Küresel ve ulusal deneyim, kent terörünün arkasındaki belli başlı nedenler arasında, arazi ve kentsel mekân üzerinde oluşan rekabetin olduğunu göstermektedir. Kent arazisi üzerinden rant elde etme mücadelesi, giderek kentsel şiddete dönüşmektedir. Yine etnik ve kültürel farklılığı olan kesimler arasında oluşan gerginlikler, sokakta şiddetin bir diğer nedenidir. Farklı kimliğe sahip grupların, kentin farklı bölgelerinde kümeleşmeleri, giderek birbirlerini düşman veya rakip olarak görmeye başlamaları ile sonuçlanmakta; büyüyen gerginliğin sokak çatışmaları biçiminde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Siyasal yandaşlıklar nedeniyle hizmet götürülen ve götürülmeyen bölgeler arasında çatışmaya yönlenebilecek gerginlik oluştuğu da bilinmektedir. Yine yaygın medyanın da olumsuz etkileriyle gençler arasında çeteleşme eğilimlerinin oluştuğu, bunun da sokak çatışmalarına yol açabildiği hatırlanacaktır. Yavaş işleyen, etkisiz adalet sistemi de sokaktaki şiddetin tuzu, biberi olmaktadır.
Pek çok orta ölçekli kent hızla büyümektedir. Bu büyüme, olumlu işaretler verdiği kadar önlem alınmadığı takdirde olumsuzluklara da adaydır. Sokak güvenliği, artan silahlanma eğilimi, uyuşturucu ile etkin mücadele gereği, kentlileşme eğitiminin aciliyeti ve artan kentsel huzur ihtiyacı gibi gerçekler ortadadır. Önlemde erken yol alınmasını bekleriz.