Kent yöneticisi profili değişmeli mi?

Dünya ekonomisi, 1970’li yıllarda bir değişim süreci içine girdi. Bu süreç, başta bilişim, iletişim ve lojistik olmak üzere teknolojik değişime eşlik ederek özellikle 1990’lara doğru küreselleşme olgusunun açıkça kavranmasına vesile oldu. Yine bu dönemde bilim ve teknolojideki gelişmeler üretimin önündeki engelleri önemli ölçüde kaldırarak dünyanın bütünleşik bir pazara doğru hareketlenmesini sağladı. Fakat 20’nci yüzyılın son çeyreğinin en belirgin özelliği, ilk kez finansın tam anlamıyla üretimin önüne geçmesi oldu. 1970’ler sonrasındaki dünya, finans üzerine kurgulanmış bu ekonomik modele kendini uyumlulaştırdı.

Finansın fiziksel, hatta düşünsel üretimin önüne geçmesi, mesleklerin ve işlerin değerler sıralamasında da bir değişiklik yarattı. Bazı meslekler öne çıkarken bazıları niteliksiz emekçiliğe yakınlaştı. Örneğin mimarlar, inşaat mühendisleri veya kent-bölge plancılar böyle bir etkiye maruz kaldılar. Finans alanındaki yetkinliklere göre mühendisliğin ve teknik personel olmanın fiziki veya zihinsel üretim becerileri yetersiz kalmaya başladı. Bir anlamda teknik insanlar, ilk kez teknik özelliklerini bilmedikleri bir finans dünyası içinde yapayalnız ve donanımsız kaldılar. Dolayısıyla temel yetkinliği, kentteki fiziksel mekânın yol, bina, kanalizasyon, su veya benzeri teknik konular olan kent yöneticisi de aynı akıbete uğradı. Hatta proje maliyetlerinin yerel yönetim bütçelerinin boyutlarını fazlasıyla aşması nedeniyle; yerel yöneticinin finans konusunda belli birikime sahip olması da yeterli olmadı.

Proje kavramından söz etmişken; bir de projecilik konusuna değinmeliyim. Bir kent büyürken, o yerleşimle ilgili yönetim modeli de büyümeli ve gelişmelidir. Günümüzde kent büyüklükleri, hızla geleneksel ölçülerin dışına doğru taşıyor. Dolayısıyla yaşadığımız ve önümüzdeki dönemin kent yönetimi anlayışı, önceki yavaş büyüme dönemine göre farklılık taşımak zorundadır. Böyle bir dönemde hiç kuşkusuz, kentsel projelerin ölçeği, maliyeti ve halka getirdiği yük de artmaktadır. Bu nedenle gerçekleştirilecek kentsel projelerde halkın rızası, denetimi ve onayı olması gerekir. Düşük büyüme dönemlerinde gözlenen ve katılım dışında başka faktörler üzerine kurgulanmış projecilik yaklaşımını bu dönemde benimsemek mümkün değildir.

Yukarıda özetlediğim tespitler vesilesiyle varılacak nokta; küreselleşmenin de etkileriyle yeni dönemdeki kent yönetim modelinin odağında ekonominin yer alacağıdır. Dünyanın yaşamakta olduğu finansal krizi dikkate aldığımızda; bu noktanın önemi bir kat daha ağırlaşmış olarak ortaya çıkar. Krizin oluşturduğu artçı dalgaların birkaç yıl daha devam edeceği öngörülürse; bu durumun yerel yönetim bütçelerini etkileyeceği, dolayısıyla yerel yönetim-iş modeli ile liderlik anlayışını da etkilemesi ihtiyacı ortaya çıkar.

Yeni kent yönetiminin ana fikri şu sorularda gizlidir: “Kimin için? O(nlar) bunun yükünü ve getirdiği sorumlulukları almaya razı mı?” Eğer kent adına yapılan çalışmalar, bu sorulara doğru cevapları veremiyorsa, o zaman yönetim modelinde ve sürecinde bir sorun var demektir.

Ne yazık ki; kentlerimizi değişik nedenlerle obez hale getirmeye devam ediyoruz. Öyle anlaşılıyor ki; yaşadığımız kentler, bundan sonra asla geçişteki o küçük ve şirin yerleşimlerimiz olamayacak. Bu kentsel yönetim tarzı sürdükçe; çözüm üretmeye çalışırken yeni sorunlar yaratmaya da devam edeceğiz. Ulaşımdan enerjiye, konut kalitesinden su yeterliliğine kadar pek çok sorunu bir arada yaşamayı sürdüreceğiz. Ama bu arada sürdürülebilir olması gerekenin, kaliteli bir kent yaşamı olduğunu da unutma olasılığımız var. Kenti değiştirip dönüştürmeden önce, başta vizyon olmak üzere zihnen ve stratejik olarak kafaları değiştirmenin gereği var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi