
Gürcan Banger
Kentler Büyürken
Ülkemizdeki en belirgin sosyal olaylardan biri sosyal göçtür. Genelde kırdan kente, Doğudan Batıya, karadan denize, azgelişmişten çok gelişmişe doğru olan göçün hedefinde kentler var. Türkiye kırsalı hızla kentlere doğru boşalmaya devam ediyor. Cazibe yaratan kentlerden her biri sosyal göçün etkilerini hisseden yerleşimlerden bir tanesi olabiliyor. Özellikle malum ilin; ilçe, belde ve köylerinden kent merkezine doğru yoğun bir akış olduğu istatistiklerle doğrulanmış bir gerçek halinde…
Albenisi olan tüm kentler, dünyada kentsel büyüme olgusunu kaçınılmaz biçimde yaşıyorlar. Kentin büyümesi ile birlikte bazı sorunlar nicel ve nitel değişim gösterirken, o güne kadar rastlanmamış kimi yeni sorunlarla da karşılaşılıyor. Bu nedenle; kentlerin yönetimi, önceki dönemlere oranla daha önemli hale geldi. Kentsel yönetim yepyeni felsefi boyutlara ulaştı. Hatta öyle ki; bir ülke vatandaşı olmanın ötesinde kent vatandaşlığı gibi oldukça yeni bir kavramdan söz etmek bile mümkün…
İstatistiklerden kaynaklanan izdüşümlere göre; 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde dünya nüfusunun üçte ikisi kentlerde yaşıyor olacak. Bu yönlü eğilimleri kendi kentlerimizde de gözlüyoruz. Kentlerin nüfus olarak büyümesi, beraberinde (açık veya gizli) işsizlik gibi çok ciddi sorunları da getiriyor. Eğer bölgesel ve kentsel büyüme plansız olarak gelişiyorsa, bu durumda kentsel hizmetin (yerel yönetim hizmetinin) ortalama birim maliyetinde beklenmedik yükselmeler oluşuyor; kentler, yurttaşlar için her açıdan çok daha ‘pahalı’ hale geliyor. Plansızlığın bedeli, kentli yurttaşların ödemek zorunda kaldıkları maliyetlerin yükselmesidir; ama yanlış veya eksik planların bedeli de bundan aşağı kalmaz.
Muhtemelen yaşadığımız kenti de dışarıda bırakmayan hızlı kentleşme olgusunun en önemli ‘getirilerinden’ biri, çok ciddi çevresel, ekonomik ve sosyal sorunları da beraberinde getirmesidir. Bu sorunlardan bazılarının, yerel yöneticilerdeki sosyal körlük ve uzak görüşlülük eksikliği nedeniyle anında görülmesi mümkün olmuyor. Hatta geleneksel anlayış ve yönetim modelleri, birçok kentte sorunların farkında olunmadan derinleşmesine yol açıyor. Bugün kentlerin yönetimi yaklaşımlarında, halkın da katılımının sağlandığı yeni arayışlar var. Kentin gelişim perspektifinin belirlenmesinde kentli paydaşların ve sosyal aktörlerin varlıkları ve katılma ihtiyaçları ve bunların karşılanması önemle dikkate alınmak zorunda… Bundan sonra kent gelişim planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinin, her aşamada kentli yurttaşları içinde bulundurması gerekiyor.
Normal olarak, aşırı büyüyen veya büyüme modeli öngörülebilen kentlerin, alt metropoliten bölgelere ayrılarak yönetilmesi tercih edilmelidir. Ama özellikle büyük şehirlerdeki örneklere bakıldığında, bu sistemin işleyişinde bir sıkıntı olduğu görülmektedir. Büyükşehir Belediyesi ile ilçe - belde belediyeleri bir pozitif sinerji sağlayacak biçimde birlikte çalışacaklarına, birbirlerini zora sokar bir görüntü vermektedirler. Yapılan çalışmaların ciddi bir bölümü, hizmet üretmekten daha çok, reklâm ve tanıtım yapmaya dönüşmüştür. Hatta öyle ki; ülkenin neredeyse her büyük şehirinde sokaklar anakent belediye ile ilçe - belde belediyelerinin reklâm panoları haline dönüşmüştür. Her sokak başında, üzerinde belediye başkanının resmi bulunan, büyük ve parlak harflerle “Bunu biz yaptık” yazılı bir pankartı anlamak mümkün değildir. Yolları ve kaldırımları, belediyeler olarak sizin yapmanızdan doğal ne olabilir ki? Bunlar, size yasal mevzuat ile verilmiş yükümlülükler... Zaten yapmak zorunda olduğunuz yasal göreviniz olan bir iş için, “Bunu ben yaptım” diye övünmenin bir anlamı var mı?
Eğer belediye başkanları veya yöneticiler olarak, kendinize övünecek bir konu arıyorsanız; bunun yolu, belediye hizmetlerinde farklılık yaratmak üzere inovasyon (yenilik) yapmaktan geçer. Farklı olanı yapın ki; kentli halk da farkınızı bilsin.
Bugünün kentlerinde yeni bir yerel yönetim anlayışına ihtiyaç var. Bu anlayışın içermesi gereken unsurlardan birini biliyoruz: Halkın katılımı... Bunun ‘dostlar alışverişte görsün’ diye yapılmayan yenilikçi biçimlerini geliştiren yöneticiler, hiç kuşkusuz adlarını bir yerlere uzun süreli olarak kazımış olacaktır.