
Halil Sarıgöz
Kimsesizlerin Kimsesi: Cumhuriyet!
Geçen yıl ki yazımda da aynı başlığı kullanmıştım. Kanımca cumhuriyeti ifade eden en anlamlı tanımlama budur. O yüzden de aynı başlığı kullanmanın sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca bu yazımda cumhuriyetin nasıl kurulduğundan ziyade Cumhuriyetin her alanda toplumumuza kattığı kazanımlara değinmek istiyorum.
Cumhuriyet Neydi?
Her yıl 29 Ekim’de coşkuyla kutluyoruz ya peki neydi bu cumhuriyet? Her şeyden önce bu milletin yeniden doğuşuydu, bu topraklarda yaşayanların kul olmaktan çıkıp da yurttaş olması, ümmet gözüyle bakılıp umursanmayan bir parça olmaktan sıyrılıp da millet olmasıydı. Bu örnekler teker teker sıralanmaya kalksa uzun uzadıya gider... Önemli olan bu kazanımların değerini bilmekten geçiyor. Peki bu kazanımlar nasıl kazanıldı? Öyle birdenbire bir sihirli değnekle olmadı elbette. Türlü badireler atlatıldı, ciddi bedeller ödenildi. Kelime olarak bile sadece Türkiye Cumhuriyeti kelimesinin her harfinde binlerce vatanseverin, yurtseverin kanları, azimleri, umutları, cesaretleri vardır. 101. Yılını kutladığımız şu günlerde birileri cumhuriyeti reklam arası olarak görebilirler, bugün akıllarınca cumhuriyeti ve kazanımlarını hor görmeye çalışan aklı evveller, gene cumhuriyetin tanıdığı imkân ve şerait ile ona saldırmaktadırlar. Bu çağdışı zihinlere sahiplerin ataları da monarşiyi övüp, meşrutiyeti karalıyorlardı. İnanının onların cumhuriyete ne gözle baktıkları hiç ama hiç önemli değil. Cumhuriyet senindir, cumhuriyet benimdir, cumhuriyet hepimizindir. Gazi’nin de ifade ettiği gibi Cumhuriyet Bayramı ulusumuzun en büyük bayramıdır, bu bayram ümmetçiliğin ve kulluğun yok edilip, ulus ve birey oluşumuzun tescilidir. Bu bayram, tarih boyunca hanedanların buyruğunda olan Türk milletinin, kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkını kazandığı gündür…
Cumhuriyet Esintileri
Bu topraklarda cumhuriyet esintileri aslında 1200’lü yıllara dayanır. Ankara’daki Ahi Devleti tahminen 1290-1354 yılları arasında bir esnaf cumhuriyeti edasıyla günümüz demokrasisine yakın bir biçimde yönetilmiştir. Osmanlı Devleti ise kuruluşundan 1876 yılına kadar kesintisiz olarak mutlak monarşi ile Osmanlı Hanedanı tarafından yönetilmişti. 1876-1878 ve 1908-1918 yılları arasında da meşruti monarşi ile yönetilmişti. Devlet içerisinde cumhuriyet düşüncesi Tanzimat dönemi sonrasında ilk kez Jön Türkler tarafından ortaya atılmıştı. Kuşkusuz ki Jön Türklerin amacı saltanatı lağvedip cumhuriyeti kurmaktan ziyade mutlak monarşiyi, meşruti monarşiye çevirmek ile ilgiliydi. Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi dönemin Osmanlı Aydınları bu fikirdeydiler, kısa süreli de sürmüş olan meşruti monarşi döneminde kısmen de olsa demokrasi parçacıkları bulunmaktaydı. Bu aydınların dönem koşullarında hedefleri meşrutiyet olsa da cumhuriyet rejiminden övgüyle bahsettikleri aşikârdır. Nitekim bu düşünceler 19. Yüzyılda zaman zaman gündeme gelse de Anadolu topraklarında cumhuriyet, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki kadrolarla gerçeklik kazanmıştır.
Cumhuriyet Düşüncesi
Gazi Mustafa Kemal, daha henüz 1919’da Erzurum Kongresi bile başlamamışken, Mazhar Müfit Kansu’ya “Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır.” Diyordu… Gazi, ulusal kurtuluş mücadelemizin sürdüğü günlerde bu düşüncesini açıklasa kuşkusuz en yakın silah arkadaşları bile gülüp geçerdi, zira yurdun dört bir yanı işgal altındayken, ortada kurtuluşa dair doğru düzgün bir örgütlenme dahi yokken o’nun aklında halkın kayıtsız, şartsız egemenliği vardı… Bu olay şüphesiz Gazi’nin ileri görüşlülüğünü, kararlılığını, inancını, hırsını ve azmini gösteren belki de en önemli faktörlerdendi… Yoktan var olan, Anka kuşu misali küllerden doğan cumhuriyet, dünyadaki bütün mazlum milletlere umut aşılamıştı. Emperyalizm, Anadolu topraklarında ilk kez Türk milletinin destansı mücadelesi sebebiyle kaybetmişti. Bu başarı önce Atatürk’ün, ardından İnönü, Çakmak, Karabekir, Bele, Orbay ve Cebesoy gibi kadroların liderliğinde bu memleketin tüm evlatlarının, azmi, hırsı ve vatanperverliğiyle kazanıldı. İmparatorluğu kurtarmaya güçleri yetmemişti, yetmesi de mümkün değildi ancak bahse konu kadro gerek Osmanlı’nın dağılma sürecinden gerek de İkinci Meşrutiyet döneminde yaşananlardan ders çıkarmayı bilmişlerdi. Yeni kurulan devlet içinde en uygun yönetim biçimi kuşkusuz cumhuriyetti. Düşman çizmesinin altında ezilmekten kurtarılan bu aziz vatan, ancak ve ancak cumhuriyet ve demokrasiyle yönetilerek, bu hürriyetperver halka layık olabilirdi keza Gazi ve arkadaşları da bunu başardı. Önce işgal altındaki yurdu kurtarma yolunda örgütlenebilmek için 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldı, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen 1921 Anayasası kabul edildi. 1922’de saltanat, 1924’te ise hilafet kaldırıldı. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre önce de 9 Eylül’de halkı siyasal katılma alıştırmak için Halk Partisi kuruldu. Tarihler 28 Ekim 1923’ü gösterdiğinde ise Gazi o tarihe altın harflerle geçen sözünü söylemişti; “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz!” Nitekim bu sözün ardından ertesi gün 29 Ekim 1923’te bir milletin, bir ülkenin kaderi çizildi… Türkiye’de demokrasiye giden yolda cumhuriyet ile açıldı.
Cumhuriyetin Kazanımları, Türkiye’nin Modernleşme Süreci
Cumhuriyetin kazanımlarına değinirsek, başlı başına en büyük kazanım gene cumhuriyetin kendisidir. Sıkça vurguladığımız gibi cumhuriyet, bu topraklarda yaşanlara sırf insan olduğu için hak ettiği değeri vermiştir. En temel kazanımın ardından diğer kazanımlara, ülkemizin modernleşme sürecine değinelim... Gazi’nin akılcı, rasyonel fikirleri ve devrimci karakteriyle, onun öncülüğünde hilafetin kaldırılması ile başlayan süreç, şapka ve kıyafet devrimiyle, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla, uluslararası takvim ve ölçütlerin kabulüyle, eğitim öğretimin birleştirilmesi ve harf devrimi gibi pek çok devrimle devam etti. Yapılan yasa ve kurulan kurumlarla, açılan fabrikalarla, dört baştan örülen demir ağlarla aşama aşama gerçekleştirildi… Cumhuriyetten önce yalnızca vergi ve harp zamanında akla gelen bu toplum, cumhuriyet ile birlikte kendi kaderini kendisinin çizmesi hakkını kazandı. 1930’larda henüz dünyanın pek çok ülkesinde dahi kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmamışken, genç cumhuriyet kadın erkek eşitliğini daha o günlerde gerçekleştirdi. Uzun lafın kısasına gelirsek cumhuriyet, aklımıza gelen her alanda reformlar gerçekleştirdi....
Sonuç
Yazımızın sonuna gelirken, başta da dediğimiz gibi içeriden veyahut dışarıdan yapılan türlü saldırılara rağmen Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Cumhuriyet düşüncesi, Gazi’nin Cumhuriyet ile yaktığı meşale, aydınlanma devrimlerinin tamamı, Gazi’nin cumhuriyeti emanet ettiği gençler tarafından yılmaz bir şekilde savunulmaya devam edecektir. Karşı devrimciler, siyasal islamcılar bu cumhuriyete günbegün saldırıyor da olsalar Gazi’nin kurduğu bu cumhuriyet akıldan, bilimden, çağdaşlıktan asla uzak kalmayacaktır. Çünkü her ne olursa olsun ki bu cumhuriyetin temellerinde Gazi Mustafa Kemal’in inatçı, kararlı devrimciliği bulunmaktadır.
Bu güzel vatanı, bu millete yeniden yurt eden, emperyalizmi defederek tüm ezilmiş milletlere umut olan, kısacası bu vatanı kuran ve kurtaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarını saygıyla, minnetle anıyorum.
Cumhuriyetimizin 101. Yılı Kutlu Olsun! Yaşasın Cumhuriyet!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.