Kitaplar

Kitaplar yaşamı tanımanın önemli araçlarından biridir. Her kitap, yazarının bilgisini, deneyimini, aklını, emeğini ve zamanını içerir. “Kanunların Ruhu” isimli klasik eserlerden birini yazmış olan 18’inci yüzyılın tanınmış Fransız yazarı Montesquieu’nun çok beğendiğim bir yaklaşımı var: “Sen şimdi, bunları birkaç saat içinde okuyacaksın; fakat inan bana, ben bu işi yapabilmek için saçlarım ağarıncaya kadar çalıştım.

Burada yazar birkaç noktayı vurgular. Birincisi; kolayca tükettiğimiz bir ürünün arka planında pek çok emek olduğunu unutmamızdır. İkincisi; başarılı bir eser üretebilmek için sadece insanın mevcut niteliklerinin yeterli olmadığı, yetkinliklerin emek ile desteklenmesi gerektiğidir. Belki üçüncü bir unsur olarak emeği saygı ile karşılamamız gerektiğini düşünebiliriz.

Bir eser geliştirmek, çalışmanın belli bir aşamasından sonra söz konusu yapıtla bir iletişim haline dönüşür. Yaptı esere hayran hatta âşık olan pek çok sanatçı ile ilgili hikâyeleri, mitolojik öyküleri bilirsiniz. “Denemeler” isimli eseriyle tanıdığımız 16’nci yüzyılın Fransız ahlakçısı Montaigne şöyle der: “Ben, kitaplarımı değil; kitaplarım, beni ortaya çıkarmıştır.” Yazar için eserleri onun yakınları, çocukları gibidir. Pek çok sanatçının veya yazarın, ürettiklerini anlatırken nasıl heyecanlanıp coştuğunu gördüğünüzde, gerçekten bir kitabın bir yazar için sadece ‘bir kitap’ olmaktan öte anlamı ve değeri bulunduğunu kavrıyorsunuz.

Bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile pek çok alanda geleneksel biçimlerden yeni anlatım tarzlarına geçildi. Bu süreçte kitap için de elektronik / sayısal alternatifler üretiliyor. Bilgisayar ortamında okunabilen e-kitap ismi verdiğimiz elektronik kitaplar konusunda –hem kitabın kendisi hem de onu okuma donanımı ve yazılımı konulaında– giderek çeşitlenen ciddi çalışmalar var. Artık kütüphaneler, ‘bilgi merkezi’ olarak isimlendirilmeye başlandı. Ama kitabın geleneksel biçimine yönelik sevgimiz henüz bunlardan fazla etkilenmiş görünmüyor. Rus yazar Maksim Gorki, kitaplara olan sevgi ile ilgili şunları söyler: “Kitapları seviniz. Onlar yaşamınızı daha çekici bir hale sokacak, size dostça hizmet ederek; düşüncelerin, duyguların ve olguların dolaşık ve gürültülü karmaşasında yolumuzu bulmanıza yardım edecek, kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği ve aklı dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır.

15’inci yüzyılda yaşamış olan Alman basımcısı Gutenberg, elle dizilen harflerden oluşan matbaayı 1440 yılında icat etti. Matbaanın bulunması, kitapların yaygınlaşması açısından çok önemli bir dönüm noktası oldu. Batı uygarlığının yükselmesinde matbaanın önemli bir yeri olduğunu bilirsiniz. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaanın açılması ise 1726 yılında İbrahim Müteferrika tarafından gerçekleştirildi. Müteferrika’nın yaşam öyküsü, matbaanın Osmanlı’daki zorlu sürecinin öğrenilmesi açısından önemlidir. Matbaacılığa geç atılan adımlar, ülkenin geleceğine ilişkin pek çok kayıplara da neden olmuştur.

Amerikalı yazar Clarance Day, kitabın insan yaşamındaki, sosyal ve ekonomik süreçlerin ilerleyişindeki önemini yumuşak bir üslupla ifade ediyor: “Kitapların dünyası, insan için hayret vericidir. Anıtlar yıkılır, uluslar kaybolur, uygarlıklar büyür ve ölür. Fakat bütün bu uygarlıkların yeniden nasıl ortaya çıktıklarını gösteren kitapların dünyası hâlâ genç, hâlâ yazıldıkları gün kadar taze, yazarlarının yüzlerce yıl önce ölmelerine rağmen, hâlâ insanların yüreklerinden geçenleri anlatarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Çinli düşünür Konfüçyüs’ün bir dileği olmuş. “Tanrım; bana kitap dolu bir evle, çiçek dolu bir bahçe ver” demiş. Dilerim; sizin de gönlünüze göre olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi