MİRAÇ RİVAYETİ İLE YÜZLEŞELİM Mİ?


Bu yıl 23 Nisan gecesi Kandil olarak kutlanan ve Hz. Muhammed ile ilgili olduğu ileri sürülen Miraç olayı, kaynağını Kur’an’dan almayan bir rivayettir. Bu rivayetin doğruluğu ile esas amacının ne olduğuna yönelik resmî herhangi bir kaynaktan açıklama ve bilgilendirme maalesef olmamıştır. Ancak Sn. Prof. Dr. Yaşar Nuri öztürk “İmam-ı Azam Ebu Hanife-s. 293” isimli kitabında, Sn. Mustafa Sağ “Evrensel çağrı Kur’an Tercümesi-s.233” ve Sn. Hakkı Yılmaz “Tebyinü’l Kur’an, C-3, s. 469-473” eserlerinde bu konuya ilişkin açıklamalar yapmışlardır. Bu açıklamalardan da faydalanarak rivayetin, asırlardır anlatıldığı gibi olmadığını yerinde bilgilerle öğrendim. Fakat daha önemlisi Kur’an’da da, işin aslını anlatan ayetler de olduğunu fark ettim. İşte konuyu önce bu bilgiler temelinde tartışacağım, sonra da bu gerçeklere uymayan rivayetin arka perdesindeki düşündüğüm amaçları gündeme getireceğim.
Bütün peygamberler gibi Hz. Muhammed’in Ruh’u da, peygamberlik görevi ile Dünya’ya gönderilmeden önce, bütün insan Ruhları gibi Elest-i Bezmi makamında 7 konu yanında ayrıca Peygamberlik görevini en iyi şekilde yerine getireceğine yönelik de ek bir anlaşma yapmış ve sadakat sözü vermiş olduğuna Al-i İmran-81 ve 82. ayetlerde değinilmiştir. Ancak Dünya’ya doğunca beşer olarak bu anlaşmayı unuttuğundan 40 yaşına gelince peygamberlik görevinde olduğu hatırlatılmıştır.
Kur’an’ın iniş sırasına baktığımızda Hz. Muhammed’e Peygamberlik görevinde olduğunun hatırlatılmasının, 23. sure olan Necm suresinde 6-10 arası ayetlere göre, bizzat Allah tarafından yapılmış olduğunu görüyoruz (Necm-6. En üstün güç sahibi olan Allah, 7. İlk defasında en yüksek ufukta tecelli etti. 8. Sonra bu tecellisi, uygun olacağı kadar (peygambere) yaklaştı. 9. Araları iki yay aralığı kadar, belki de daha yakın oldu. 10. O anda Allah, ilk vahyedeceğini kuluna vahyetti /ilk vahiy olarak peygamberlik görevini bildirdi. 11. Allah’ın kulu Muhammed, gözleriyle gördüğünü, kalbi ile de onayladı /yalanlamadı ve tüm benliği ile benimsedi.). Aynı hatırlatmanın daha önce ve yine bizzat Allah tarafından ve bir ağaç aracılığı ile Hz. Musa’ya yapılmış olduğu Kasas-30 ncu ayette belirtilmiştir (Kasas-30. Musa oraya varınca,  dağlı bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine: "Ya Musa! Benim Ben, Alemlerin Rabbi olan Allah").
Necm suresindeki ayetlerde Allah’ın bu hatırlatmasının nerede yapılmış olduğuna değinilmemiştir. Allah’ın bu hatırlatması ile birlikte 'Alak suresi ile Kur’an’ın vahyedilmesine başlanmış olmaktadır.
Allah’ın Hz. Muhammed ile nerede konuştuğu, 50. iniş sırasındaki İsra suresinin birinci ayetinde açıklanmıştır (İsra-1. Tüm noksanlıklardan arınmış, yüceler yücesi Allah, ayetlerini /yüceliğinin delillerini göstermek için, bir gece kulu Muhammed'i, Mescid-i Haram'dan, etrafını da mübarek kıldığı Mescid-i Aksa'ya yürüttü. Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve görendir). Burada Peygamberin yürütülmesi için, ya Astral Seyahat diye tanımlanan sadece Ruh’unun götürülmesi veya vücudu ile birlikte bir nevi mekan değiştirme ifadelerini kullanabiliriz diye düşünüyorum. Ki bu işlem her ne ise Allah için oldukça kolaydır. Ayette geçen Mescid-i Haram, Kâbe’dir. Mescid-i Aksa ismi ise şimdiki Kudüs’teki Mescid-i Aksa değildir. çünkü bu isimde Kudüs’te herhangi bir mescid henüz bulunmamaktadır ve Hz. Muhammed’e inanan insanlar sadece Mekke’de idiler ve çok az sayıdaydılar. Mescid-i Aksa ismindeki bir Mescid, İsra suresinden önce Allah ile Hz. Muhammed’in Mekke’nin 9 mil uzağında Cerani Vadisinde bulunan ve Sedir Ağaçlarının bol olduğu Sidret-il Münteha denilen buluşma yerinde, Kureyş kabilesi tarafından bu yerin anısına yaptırılan küçük bir Mescid’dir. Mekke’nin dışında uzak bir yerde olması nedeniyle de “Uzak Mescid”  anlamında “Mescid-i Aksa” ismi verilmiştir.
Kudüs’te bulunan şimdiki Mescid-i Aksa’nın başlangıcı ise, 527-565 yılları arasında Bizans İmparatoru olan I nci Justinianus tarafından inşa ettirilen küçük bir kilise şeklinde bir yapıdır. Halife ömer, Kudüs’ü alınca, bu binayı Camiye çevirmiş ve ismi ömer camisi veya Beyt-il Makdis olmuştur. Daha sonra Emevi Halifesi Abdülmelik Bin Mervan 687-691 yıllarında şimdiki Altın Kubbeli Mescid-i Sahra’yı yaptırınca, ömer Cami’inin ismini değiştirerek, Mekke’deki ilk mescidi yad etmek üzere Mescid-i Aksa koymuştur. Dolayısıyla, bu mescid-i Aksa’nın, İsra-1. ayette geçen aynı isimdeki yapı ile hiç ilgisi yoktur. 
İniş sıralamasında 97. sırada olan Necm-4-5 ve Rahman suresinin 1-3. ayetlerinde İnsan’a ve dolayısıyla da Hz. Muhammed’e Kur’an’ın bizzat Allah tarafından öğretildiği vurgulanmaktadır (Necm-4. O, Kur’an ayetlerini uydurmadı. Onlar, Allah tarafından bildirilen birer vahiydir. 5. Kur’an ayetlerini, büyük güç sahibi olan, O’na öğretti). Rahman-1. Rahman olan /sevgisi ve merhameti ile her şeyi yaratan Allah, 2. önce Kur'an'ı öğretti, 3. Sonra insanı yarattı.). Ancak Hz. Muhammed de dahil, Kur’an’ın tebliğ edildiği yıllardan itibaren doğan bütün insanlar, Ruh’larının hafızasında bulunan Kur’an’ın kesin (muhkem) hükümlerini, beşer olarak eğitim için Dünya’ya doğdukları andan itibaren unutuyorlar. İşte bu hatırlatma ve Kur’an’ın vahiy yolu ile indirilmesinin başlanması bizzat Allah tarafından gerçekleştirilmiş olmakta ve bu bilgilendirilme ile bilinçlendirilmesi, Hz. MUHAMMED’İN MİRAC’ı, yani gerçeği hatırlayıp öğrenmesi demek olmaktadır. çünkü bu buluşmada ayrıca Hz. Muhammed’e ilahî sistem ve Evren konusunda, Peygamber olarak özel görevli olan Ruh’unun hafızasında önceden bulunan bilgiler de hatırlatılmıştır.
Gelelim şimdiye kadar açıkladığım olayın Kur’an dışı farklı ilave rivayetlerle anlatılmasına ve arkasında yatan gerçek amaçlarına. Rivayeti süsleyen Yahudi Papazları iken Hz. Muhammed’e inandığını söyleyen Abdullah bin Sebe ve Ebu Hureyre olmuştur. Onun ifadesine göre Hz. Muhammed Burak isimli bir varlığa binmiş ve kat kat gökler ile Cennet ve Cehennem’e uğramış, sonunda Allah’ın makamına ulaşmıştır. Dönüş yolunda, sözde Hz. Musa ile karşılaşmış ve Namaz vakitlerinin 50 olduğu müsaadesini aldığını ifade edince, Hz. Musa O’nu Allah’a geri göndermiş ve insanlara çok ağır gelecek bu sayının indirilmesi için tekrar konuşmasını istemiş. Bu geri göndermeler birkaç kez tekrarlanıp, sonunda günde 5 vakit namaza Allah’ın razı olduğu rivayet edilmiştir.
Bu rivayetteki uygunsuzluklar başlıca şunlardır: 
Kur’an’da birden fazla ayette ifade edilmiş olduğu gibi Allah, bütün Evrenleri kuşatmış, her yerde ve her şeydedir. Dolayısıyla belirli bir makamda değildir (Bakara-115. Şüpheniz olmasın ki, bu toplantı yerlerine gitmeyi engelleme veya tahrip edip dağıtmak ibad etmeyi etkilemez. çünkü doğu da, batı da Allah'ındır. Dolayısıyla ibad etmek için sabit bir mekân şart değildir. Her nereye dönerseniz O’nun varlığı oradadır ve O her şeyi kuşatan genişlikte ve her şeyi bilendir).
Rivayete göre Allah, kendi yaratmış olduğu insanın kapasitesini ve günde 50 vakitte namaz kılamayacağını bilmeyen konuma düşürülmüştür. Dolayısıyla Hz. Musa, Allah’tan daha bilgili konuma götürülmüştür.
Yine rivayete göre, namaz vakitlerinin sayısının fazlalığına Hz. Muhammed akıl edememiş, buna karşılık aklını çalıştıran olarak Hz. Musa üstün tutulmuştur.
Buna göre, bu rivayette güdülen temel amaçlardan biri Hz. Musa’yı, dolayısıyla da Yahudiliği yüceltmek, diğeri ise Namaz vaktinin sayısını düşürenin Hz. Musa olduğunu ileri sürüp, Müslüman toplumunu Yahudilere karşı borçlu duruma, minnet duyacağı konuma sokmak olmaktadır.
özellikle son yıllarda sayıları gittikçe artmakta olan eleştirel ve sorgulayıcı akıllı, eski görüş ve kabulleri taklit eden değil, araştırıcı olarak yaklaşan ve tartışıp, aklına yatmayanı red edici karakterde olan İNDİGO GENçLERİN bu Miraç rivayeti yanında, Kur’an’daki gerçek bilgilere uymayan nice dinsel kabulü sorgulayacaklarını umuyor ve bekliyorum. İnşallah!!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gazi Özdemir Arşivi