MODA & MÜCEVHER ÜZERİNE İLGİNÇ BİLGİLER

* Eski Japon geyşaları saçlarını bozmamak için karabuğday kabukları doldurulmuş torbaları başlarına sararak uyurlardı.
* Rönesans dönemi tablolarını bir daha gördüğünüzde dikkat edin, o dönem İtalyan aristokrat kadınları arasında saçlarını tıraş ederek alnını genişletme modası vardı.
* On sekizinci yüzyıl İngiltere'sinde kadın perukları bazen 120 cm. yüksekliğinde olurdu. Yapılan bu saçlar unla tozlanır, aralarına doldurulmuş minik kuşlar, yapma çiçek ve meyveler, hatta minik gemi maketleri yerleştirildi. Bu saç yapımları için o kadar uğraşılırdı ki, saçlar domuz yağıyla yağlandıktan sonra bazen haftalarca, hatta aylarca bozulmadan korunurdu. Ancak bu yöntemin sakıncası da domuz yağının böcek ve fareleri kendine çekmesiydi. Bu saçları bozulmadan korumak için özel, kocaman yastıklar yapılır ve fare ve böcekleri uzak tutmak için de ayrıca önlemler alınırdı. 1795 yılında saç pudrasına aniden ağır bir vergi gelince ki, bilerek konulmuş bir vergiydi, bu saç modası çılgınlığı bir gecede bitiverdi.
* On sekizinci yüzyılda Fransız Kont D'artois'nın her birinin içine kakılmış minicik birer saati olan elmas düğmelere sahip bir ceketi vardı.
* Büyük İskender döneminde sarışın olma modası vardı. İnsanlar o zamanlar da modaya uymak uğruna saçlarını potasyum hidrositle ve bitki özleriyle ağartıyorlardı.
* MÖ 1500 yılında eski Mısır'daki bir kadının başını tamamen kazıması güzelliğin en üst derecesi kabul edilirdi. O günün Mısırlı kadınları bugünün kadınlarının kaşlarını aldıkları gibi, saçlarını cımbızla alırlar ve sonra da patlatıcı sürerlerdi.
* MÖ 1400 yılında eski Mısır'ın sosyetik hanımları arasında da başlarının üzerine koni halinde içyağı koyarak bütün gün öyle gezme modası vardı. Gün ilerledikçe yağ Güneş'in etkisiyle erir ve yüzleri ve bedenlerine damla damla yayılan içyağının onlara bir çekicilik kattığına inanılırdı.
* Panama'da yaşayan San Blas Kızılderililerine göre, bir kadın ne kadar iri burunluysa o kadar alımlı ve güzeldir. Hatta bir çok kadın burnunu büyük göstermek için burun kemerinden yanlara doğru siyah çizgiler yapar. San Blas erkekleri de kocaman bir burunun liderlik işareti olduğuna inanırlar.
* On sekizinci yüzyıl İngiliz erkekleri o kadar dar pantolonlar giyerlerdi ki, pantolonları tutup içine girebilmek için özel maşalar kullanılırdı.
* Büyük Fransız düşünürü Voltaire'nin tam 80 tane bastonu vardı. Çağdaşı Jean Jacques Rousseau ise 40 baston sahibiydi. O günlerde baston o kadar modaydı ki genç kadınlar bile bastonla gezerlerdi. Kadın bastonlarının içinde genellikle minik parfüm şişeleri, romantik resimler vb. saklı olurdu.
* Avrupa'da on birinci yüzyıldan on beşinci yüzyıla kadar sivri burunlu ayakkabılar kullanılırken, Ortadoğu bölgesinde ayağı kızgın kumlardan yüksekte tutabilmek amacıyla ayakkabılara topuk ilave edilirdi ve on altı ve on yedinci yüzyıllarda ise bütün ayakkabıların topukları, kırmızı renge boyanıyordu. Öte yandan, on sekizinci yüzyıla kadar Avrupa'da kadın ve erkekler aynı tür ayakkabıları giyiyordu. On dokuzuncu yüzyıla kadar ise tüm dünyada sağ ve sol farkı olmadan "her iki ayak için eş ayakkabılar" kullanılıyordu. Sağ ve sol ayaklar için ayrı ayrı ayakkabı üretimine, ilk olarak ABD'nin Philadelphia kentinde başlandı.
* Ay'a ilk ayak basan astronot Neil Armstrong'un ayakkabıları, dönüş yolculuğunda herhangi bir hastalık veya bilinmeyen bir kirlenme tehlikesine önlem olarak dünyaya getirilmedi ve uzaya bırakıldı. Armstrong'un ayakkabıları, o gün bu gündür uzayda dolaşıp duruyor.
* Değerli taşlar genelde renksizdir. Onlara renklerini veren içlerine karışmış olan değersiz taşlardır.
* Yirmidört ayar altın da som altın değildir. Onun içinde de bir miktar bakır olması zorunludur. Yüzde 100 saf altın o kadar yumuşak olurdu ki elinize alıp onunla hamurla oynar gibi oynayabilirdiniz.
* Alman gümüşü olarak bilinen madenin içinde hiç gümüş yoktur. Bakır, çinko ve nikel alaşımından oluşan bu madenin özelliği gümüş gibi parlaması, hatta gümüş gibi kararmamasıdır. Bu madeni ilk elde edenlerin Almanlar olduğu sanıldığı için adı Alman gümüşü olmuştur.
* Dünyanın en değerli elmasları mavi-beyaz renkli olanlarıdır.
* Yakut, safir ve zümrüt özgün mineraller değildirler. Yakut aslında alüminyum oksit adı verilen bir mineralin kırmızı ve safir de aynı mineralin mavi halidir. Zümrüt ise berilyum alüminyum silikat adı verilen başka bir mineralin yeşil ve sutaşı da aynı mineralin mavismi halidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
AKTÜEL Arşivi