Ne Değişti?

20’nci yüzyılın son çeyreği ile başlayan süreç daha önce yaşanmamış yepyeni şartlar getirdi. Sanayi Çağı’ndan uzayıp gelen bazı yönelimler, kurumlar ve araçlar da değişime uğradı. Bu yeni çağda başarılı ve kalıcı olabilmek için yaşamın her alanında yeni durumu doğru ve sağlıklı anlamak gerekiyor.

Ekonomik, sosyal veya sivil; yaşamın hangi alanında yer alıyorsanız alın; çağın rekabetçi koşulları altında yeniden yapılanmadan uzak durmak mümkün değil. Birey veya kurum olarak bu kavramı sahiplenmenin ve uygulamaya koymanın ötesinde, kendi yapımıza uydurmanın ve sürdürülebilirliğini sağlamak zorundayız.

20’nci yüzyılın son çeyreği haricinde bu tür bir kavramdan söz edilmiyordu. İfade edildiği yerlerde de bugünkü anlamını taşıdığını söyleyemeyiz. Bu son çeyrek, dünyanın ciddi anlamda değişim yaşadığı bir zaman dilimidir. Bu dönemde reel sosyalizm denemesi, başarısız olurken; dünya kapitalizmi, küreselleşme süreci ile birlikte yeni bir evreye geçti. Bu evrede işler, öncekilerden çok farklıdır.

Birincisi; pazarlara ilişkin sınır ve kısıtlar kalkmıştır. Fiziksel piyasa anlayışının yerini, erişimi ve ulaşımı kolay, yüksek oranda sanal yeni türden bir piyasa almıştır. İkincisi; bilişim ve iletişimde ciddi ilerlemeler olmuş; bunların yansıları diğer bilim ve teknoloji dallarını etkilemiştir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin etkileri, dünya toplumlarını yaygın olarak etkilemiştir.

Üçüncüsü; sermaye, daha yüksek bir hareketlilik kazanmış; bu arada sermaye hareketlerinin nitelikleri değişmiştir. Mali sermaye, sınaî sermayenin egemenliğini elinden almıştır. Dördüncüsü; üretimdeki sıkıntılar önemli ölçüde halledilmiş; buna karşılık ticarette yıkıcı özellikleri olabilen çok sert bir küresel rekabet ortamı oluşmuştur. Buna bağlı olarak ulus-aşırı tekeller avantaj kazanırken, ulusal ekonomiler ciddi hasarlar görmüşlerdir. Son olarak; dünyanın tüketime yönlenmesi ile birlikte ticaretin etkinleştirilmesini sağlamak üzere yeni iş modelleri geliştirilmiştir.

Yukarıda verdiğim görünüme, kuşkusuz daha pek çok küresel ve yerel eklemeler yapılabilir. Ama gerçek olan şudur ki; dünya, 20’nci yüzyılın son çeyreğinin öncesine göre çok farklıdır. Ayakta kalmak, varlığı sürdürmek ve büyümek isteyenlerin, bu değişen dünya durumunu dikkate almaları gerekiyor.

Özetlediğim bu görünüm, durağan bir durum değildir; kısa aralıklarla değişimler göstermektedir. Diğer yandan bu yeni dönemin bir özelliği olarak; yukarıda özetlediğim tespitler arasına, geleneksel üretimin faktörleri olan sermaye, işgücü ve toprağın yanına bilgi’nin eklenmesi gerekiyor. Aslında bugünün üretim faktörleri arasında bilgiyi saymak da yeterli değil. Dördüncü üretim faktörünü, bilgi ve yenilikçilik (inovasyon) –hatta yapay zekâ– olarak ifade etmek lâzım.

Önce bilginin ve daha sonra ona eklemlenen yenilikçiliğin, üretim ve iş süreçlerinde yeni bir faktör olarak yer alması, eğitimin anlam ve değerinin de farklılaşmasına neden oldu. Bugünün yaşam dünyasında okulda alınan eğitim yeterli olmuyor. Hem bireyler hem de kurumlar, eğitimi tüm yaşamlarının bir parçası haline getirmek zorundalar.

İşte; yeniden yapılanma da, eğitimin süreklilik kazanması ihtiyacı gibi ortaya çıkan yeni türden gereklerden biridir. Yeniden yapılanma, evdeki tüm mobilya ve beyaz eşyanın atılıp yerine yenilerinin alınması gibi bir şey değildir. Yeniden yapılanma, her sabah elini yüzünü yıkamak gibi kolayca ve kalıp olarak yapılıveren bir şey de değildir.

Yeniden yapılanma; öncelikle, bireyin veya kurumun uzak ve yakın çevredeki değişimler karşısında kendini daha kolay uydurabilmesi için yapının içine yerleştirilmesi gereken bir ruhtur. Yeniden yapılanma, yaşam ve iş süreçlerinde katma değeri, verimliliği ve etkinliği artırma anlayışı ile bunları başarmak için kendini değişime yönlendirme fikrinin ilgili yapıya sindirilmesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi