Okumak mı Dediniz?

 


 


Düşük kültür toplumları zordur. Sanki okumamak bir meziyetmiş gibi; “Ben kitap okumam” diyenleri tanımışsınızdır. Bazıları ise kitap okumak için zamanı olmadığından dem vurur. Kitap okuyanları fazlaca entel bulduğu için okumayı aşağılayanlar da vardır. Hâlbuki iyi biliriz ki; insan sadece (özellikle dar bir çevrede) yaşayarak zenginliği, çeşitliliği ve değişik lezzetleri olan bir yaşama sahip olamaz. Keza yaşamın fırsatları yalnız mevcut yaşam çevremizde değildir. Okumak, (aynen İnternet’in yaptığı gibi) bizim için fiziksel sınırları ve zaman kısıtlarını ortadan kaldırır, çok geniş bir ufku bizim için görünür hale getirir.


 


80’li yılların sonlarında bir üniversitede verdiğim derslerin birinde öğrencilere “Kütüphaneye gitmiyorsunuz” demiştim. Sınıftaki öğrenciler de bunu nasıl bilebildiğimi sormuşlardı. Ben de şaka yollu “Buradaki kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı o kadar kısıtlı ve ortam o kadar düzensiz ki, gitseniz şikâyet edersiniz” diye cevaplamıştım.


 


Kitapçıların sadık sayabilecekleri bir müşterisiyim. Zaman zaman her bir kitapçıyı ziyaret edip beni ilgilendiren bir şeyler var mı diye araştırırım. Kitaplar arasında yaptığım bu gezintilerden hem tat alıyorum hem de yeni konu ve kitaplar hakkında bilgilenmiş oluyorum. özellikle piyasada bulunması imkânsız hale gelmiş olan bazı kitapları kütüphanelerde bulduğum oluyor.


 


Eğer kitapçıların veya kütüphanelerin müdavimi iseniz kitap dostlarını yakından tanırsınız. Bazı kitap meraklıları kitap ortamlarının asli unsuru olarak bilinir ve tanınırlar. Genelde birkaç tür kitap alıcısı ve okuyucusu vardır. Bazıları okusa da okumasa da sürekli kitap alır. Kimisi ilgilendiği alanın kitap alıcısıdır. Kitabı sadece hediye olarak alanlar vardır. Bazıları ise ayda bir de olsa düzenli okuyucudur. Satın alamasa bile ödünç alma, kiralama veya kütüphane olanaklarını kullanmaya çalışır. Bir de meslekleri ve uzmanlıkları nedeniyle teknik kitap okuyucu ve alıcıları var.


 


Düzenli kitap okuyucuları ve alıcıları, genel olarak kültüre, sanata ve bazen siyaset bilimine meraklı insanlardır. Kitap konusunda gezenti bir kişi olarak bu tanımladığım insanların pek çoğuna kitap rafları arasında rastlarım. Genelde buralarda göremediğim insanlar arasında siyasetçiler ilk sıralarda yer alır. Kanımca yerel siyasetçiler arasında kitap alma ve okuma konusunda yapılacak araştırmalar son derece ilginç sonuçlar verecektir.


 


ülkeyi ya da şehri yönetmeye talip olan insanların okuma-yazma özürlü olmaları, siyasetteki olumsuz kalitenin göstergelerinden birisi olsa gerek. Bir yumurta – tavuk ilişkisi gibi; siyaset, okumuşluğu gerektirmiyor; okumuş olanlar da siyasette yer bulamıyor. Geleneksel siyaset anlayışımız, okumuş insanı sevmiyor. Bu nedenle de siyasetçilerimiz günlük gazete haberleri ve kolaylaştırılmış köşe yazıları ile işi idare ediyorlar.


 


İlgi çeken konulardan birisi, okuyup unvan almış insanların bazılarının bir süre sonra okudukları ile yetinip kendilerini yenileme ihtiyacı duymamalarıdır. örneğin pek çok örnek verilebilir ki; öğretim üyesi, profesör unvanını aldıktan sonra hiçbir yazılı eser üretmemiştir, kitap ve makale yazmamıştır. Akademik unvana bir maaş mertebesi olarak bakıldığında; durumun böyle algılanmasını da ‘normal’ karşılamak gerekir.


 


Küresel çağ’ın özelliklerinden birisinin, eğitimin sürekli hale gelmesi olduğunu söylüyoruz. Artık okulda alınan eğitim yeterli olmuyor. Bilginin nicel ve nitel olarak artan üretim miktarı, sürekli öğrenmeyi zorunlu kılıyor. Ama başta yönetmeye talip olanlarımız olmak üzere ‘okumama’ konusunda ısrarlı olmayı sürdürüyoruz. Daha fazla okumak ve okutmak için yeni yol ve yordamlara ihtiyacımız var gibi.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi