Olumlu İletişim



Aklımda hayal meyal bir hikâye kalmış. Onu aktararak başlamak istiyorum.

Din konusunda bilgisi yeterli olmayan bir kişi, “Allah kullarının rızkını verir” sözünü biraz farklı anlamış. Bir gün kendini evine kapatmış, beklemeye başlamış rızk gelsin diye. Bir gün geçmiş. Gelen giden yok. İkinci gün geçmiş, gelen giden yok. İyiden iyiye karnı acıkmış. Ama adam da inatçı... İlla ki bekleyecek. Artık yaşamla ölüm arasında geldiği bir gün, konu komşu adamı merak edip evin etrafında “Ne oldu buna?” diye dolaşmaya başlamışlar. Adam bakmış olacak gibi değil, sesi duyulsun diye öksürmüş. Ahali de adam evde ve bir sorunu var diye kapıya yüklenip eve girmiş, adamı açlıktan ölmekten kurtarmışlar. Adam bir ara gözünü aralamış: “Allah kullarının rızkını verir ama ara sıra öksürmek gerekir” diyebilmiş.

Anlattığım hikâyeyi bir anekdot olarak (kıssadan hisse biçiminde) anlamak gerek... Bundan alacağımız ders de çalışmadan, emek vermeden, isteklerini emekle hamur etmeden elde etmenin imkânı olmadığı yönünde olmalı.

Pek çoğumuz, yaşamımızdaki olumsuzlukları basit anlamda kader olarak anlayıp düzeltmek için çaba göstermeyi akıl etmeyiz. Hâlbuki isteklerimiz ve özlemlerimiz önemlidir ama en az o kadar da emek vermek gereklidir.

“Ben sevgi dolu bir insanım ama sevenim yok” diye yakınırız. Kendimizin sevgi ifade modelimizi gözden geçirmek aklımıza gelmez.

“Ben yetenekli bir insanım ama değerlendirebileceğim fırsatlar yok” diye sızlanırız. Ama yetenek ve becerilerimizi değerlendirebilecek fırsatlar yaratmak için gerekli araştırma çabasını göstermeyiz.

“Onların çok parası var ama ben meteliğe kurşun atıyorum” diye dertleniriz. Ama güzel bir yaşam için gerekli parayı elde edecek girişimlerde bulunmaktan korkarız. Kazancın kaynağının akılla donatılmış risk ve girişimcilik olduğunu aklımıza bile getirmeyiz.

“Ben zavallı bir insanım; hep veriyorum ama karşılığında bir şey alamıyorum” diye hayıflanırız. Ama yaptığımızın fedakârlık mı yoksa kendini harcamak mı olduğunu düşünmeyiz bile. Kendi karanlığımıza düşüp ilişkilerimizde neleri yanlış yaptığımızı sorgulamayız. Çoğu zaman ruh halimizi iyileştirmek için yardım almak, bu yönlü çaba göstermek zor gelir.

“Şu zaman şu fırsatı değerlendirseydim şimdi çok daha iyi mevkilerde olacaktım” diye başımızı duvarlara vururuz. Ama bu karamsarlığın önümüzdeki yeni fırsatları ve şansları görmemize engel olduğunu fark etmeyiz. Yaşamın bir ayna olduğunu, onun önünde nasıl durursan bunu sana yansıttığını doğru biçimde kavramayız.

“Gücümü yitirdim, elimden bir şey gelmiyor” diye kendimizi atalete teslim ederiz. Ama bizden çok daha olumsuz koşullarda başarılı olan insanların bulunduğunu göremeyiz. Yaşamın en ağır koşullar da bile devam ettiğini fark etmeyiz. Yaşamın bizzat kendisinin bir şans olduğunu göremeyiz.

İyi ve mutlu bir yaşam adına başarının birinci şartı, olumlu olmayı becerebilmektir. Geleceğe ümitle ve sevinçle bakabilmeyi becermemiz gerekir. Yaşama gülümsediğimizde yaşam da bize gülümseyecek ve fırsatları görmemizi sağlayacaktır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi