
2-Sedat AYDOĞAN (DETAY)
PAZAR YAZISI
Bu haftaki Pazar yazımızda iki güzel hikâye var.
Her birisi ders alınacak türde.
Önce küçük bir tebessümün ne kadar önemli olabileceğini okuyacağız.
Ardından kişisel hırsların insanın başına neler açabileceğini anlatan bir kıssayı paylaşacağız.
Umarız beğeniyle okursunuz.
Herkese iyi pazarlar...
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.
Bu hava içinde yakin geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür
etmediğini hatırladı.
Hemen bir not yazdı, yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği
lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu.
Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zamanki gibi, köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki...
İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti.
Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu.
Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen kopek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu.
Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı.
Bir yangın başlıyordu.
Dumanı koklayan kopek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün
apartman halkı...
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar...
Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir 'tebessümün' sonucuydu
Kralın biri geziye çıktığı bir sabah dilencinin biriyle karşılaşır.
Dilencinin hali perişandır ancak buna rağmen gülümsemektedir.
Neşesi yerindedir...
Kral halinden memnun dilenciye sorar;
'Dile benden ne dilersen?'
Dilenci kralın bu sözüne güler ve 'Kralım siz benim dileğimi gerçekleştiremezsiniz, boş verin, yolunuza gidin' karşılığını verir.
Kral gücenir.
Kendini beğenmiş bu dilenciye dersini vermek ister.
Israr eder.
'Ben Kralım, senin her istediğini yerine getirebilirim, sen dile dileyeceğini...'
Dilenci elindeki çanağı krala uzatır ve 'bunu doldurabilir misin?' diye sorar.
Kral yanındaki vezirine çanağı altınla doldurmasını emreder.
Vezir üzerindeki bütün altınları küçük çanağa boşaltır ancak çanak dolmaz.
Saraydan bir torba altın getirtilir, o da çanağa boşaltılır, çanak yine dolmaz.
Çanağa atılan altınlar sanki buhar olup uçmaktadır.
Kral ve veziri çanağın altına bakarlar.
Çanak delik de değildir.
Ancak altınlar da ortada yoktur.
Gün boyunca saraydan torba torba altın getirtilir.
Hepsi de çanağa boca edilir ancak, çanak de bir türlü dolmaz.
Kralın hazinesi küçük çanağa dayanmaz.
Kral sonunda dilencinin önünde diz çöker.
'Tamam, sen kazandın ama bana bunun sırrını söyle.
Bu çanak neden yapılmıştır, niçin dolmak nedir bilmemektedir?'
Dilenci, 'çok basit' der ve ekler:
'Bu çanak insanın arzu ve isteklerinde yapılmıştır.
Doymak bilmez oluşu bundandır.
İnsanın arzularının ve isteklerinin sonu yoktur.
İstek ve arzu doyumsuzluk uyandırır ve kral da olsa herkesi sonunda dilenci olmaya mecbur bırakır...'