Saim Günal’ı uğurladık…

Yıl 2012…

24 yaşındayım.

Mesleğin ilk yılları…

Eskişehir’in halk sanatçısı Saim Günal’ın kapısını çaldım.

Çok güzel karşıladı.

Hem sevecen hem babacan…

Güzel bir röportaj yaptık.

Uzun uzun konuştuk hem sanatını hem Eskişehir’i…

Birçok düğünde program yapan, okul kermeslerine katılan marka sanatçı...

Eskişehir’in markası…

Çok da güzel bir sloganı var:

“Kambersiz gün, Saim’siz düğün olmaz”

Çocukluğuma gittim taaa o zamanlar…

Hâlbuki röportajı yaparken de çocuğum…

Şimdi de çocukluğuma götürdü.

Hep çocukluğa götürüyor belki de…

Biz sohbet ederken mesleğinin 42’nci yılı…

“Memleketim Dört yol ancak bütün güzellikleri bu kentte yaşadım” diyordu anlatırken ve ekliyordu:

“Hava kuvvetlerinde er olarak çalıştım. İstanbul'dan Eskişehir Subay evine aldılar. Orada kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra bırakmadılar. Bu sefer Ordu Evi'nde sivil sanatçı olarak görev yaptım.”

Subay Evi'ne ilk gelen türkücü ve halk müziği sanatçısı…

Eskişehir'e düğünlere program sanatçısı getiren ilk kişi…

Eskişehirspor'un bütün kamplarına ve moral gecelerine hiçbir ücret almadan katılan sanatçı…

Eskişehir'de cezaevinde ilk defa mahkûmlara programa yapan sanatçı…

İlk’leri Eskişehir’e taşıyan sanatçı…

Geçtiğimiz gün uğurladık Saim Günal’ı…

Aynı gün birde mesaj aldım:

“Röportaj yaptığın kişileri birer birer kaybediyoruz.”

Öyle bir gündü işte…

Hem Saim Ağabey’i yıldızlara emanet ettim.

Hem ‘zaman hiç geçmesin’ dedim.

Hem güzel insanlar keşke gitmese diye derin bir iç çektim.

Sonra…

Yıldızlarla dertleştim.

Mırıldandım bir parçasını, Saim ağabey gibi:

Tane tane:

“Bu hayatın yükünü kalbimde taşıyamam!

Ömrümün bir gününü sevgisiz yaşayamam.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özge Zaim Arşivi