Siyaset ve Gezgin Satıcı

Toplumumuzun siyasi yaşamında son 40 yıldır dikkati çeken unsurların başında, siyasetin içinin (siyasal söylemin) boşal(tıl)ması gelmektedir. Neredeyse tüm siyasi partiler, halka yönelik söylemlerini “Oyunu bana ver, gerisini merak etme sen” şeklinde bir tarza dönüştürmüşlerdir. “Her ne pahasına ittifak” veya “merkez partisi olma” yaklaşımlarının altındaki sosyal ve siyasal gerçek budur.

Sosyal bilimlerde “Gezgin Satıcı” olarak bilinen bir yaklaşım var. Bu yaklaşımı bir seyyar dondurmacı örneği ile açıklamaya çalışayım. Diyelim ki; 500 metre uzunluğunda bir plajı; ziyaretçiler, güneşlenmek ve denize girmek için kullanmaktadırlar. Bu sahile gelen ilk seyyar dondurmacı, tüm müşterilere eş uzaklıkta olabilmek için sahilin orta yerinde konuşlanır. Eğer sahile bir başka dondurmacı daha gelirse; bu kez her iki dondurmacı da (kendi özgür seçimleriyle) sahili eş paylaşacak biçimde yer değiştirirler. Eğer bir dondurmacı daha sahile gelirse, benzer şekilde bir yer değiştirme daha olur.

Siyaset alanında siyasi söylemin, partiler arasında dağılımı da bu biçimde olur. Her partinin hitap ettiği farklı bir yaklaşım ve seçmen kitlesi vardır. Eğer siyaset yelpazesine, var olanlara benzer özelliklere sahip güçlü bir parti daha girerse, her ikisinin söylem ve çalışma tarzlarında farklı seçmen kitlelerine hitap edecek değişim olması beklenir. Bir başka deyişle; her siyasi parti, kendisinin dolduracağı bir farklılık yaratmaya çalışır. Bazı partiler, evrensel ve sol değerlere hitap ederken, kimileri milliyetçiliği öne alır. Batıdaki Hıristiyan Demokratlar gibi muhafazakâr ve gelenekçi unsurları öne çıkaran partiler de bulunur.

Türkiye’ye baktığımızda; her partinin siyasi farklılıklarının giderek ortadan kalkmakta olduğunu gözlüyoruz. Partiler, belirli dünya görüş ve söylemlerini savunmak ve belli siyasi misyonlara hizmet vermek yerine, sadece seçmenin oyunu almaya odaklanmışlardır. Bu yönlü artan bir hareketlenme vardır. Zaman zaman Türkiye’de siyasetin merkezinin (şu veya bu yöne) kaydığı iddiaları ortaya atılmakla birlikte, gerçekte olan biten, sadece “siyasetsizleşmedir”. Bu süreçte siyasi partiler, hızla rant, çıkar, beklenti örgütleri haline dönüşmektedirler.

Konuya “Gezgin Satıcı Problemi” açısından baktığımızda görünen manzara, tüm siyasi partilerin, adeta sahilin ortasında toplanmaları durumudur. Herkes, siyasi ayırımsız olarak aynı oylara talip olmaktadır. Siyasetin ayırdığı farklı alanlar giderek silikleşmektedir. Hayal edin. Tüm seyyar dondurmacılar, sahilin orta yerine doluşmuşlar ve “bana gel, oyunu bana ver” diye çığrışıp duruyorlar. Büyük bir gürültü ile birbirleri ile kavga döğüş halindeler. Diğer yanda halk, her an zorlaşan yaşam koşulları altında kendi yaşamını kendi becerebildiği ölçüde sürdürmeye devam ediyor.

Gelişmiş ülkelere dikkatle bakınız. Tüm değişim hareketlerine rağmen; solcu partilerin solcu, milliyetçi partilerin milliyetçi, liberal partilerin liberal vb olmaya devam ettiklerini göreceksiniz. Daha fazla oy alabilmek için söylemini, tarz-ı siyasetini ve genel anlamda kendini inkâr eden siyasi partilerin, ancak bizim ülkemize özgü olduğunu fark edeceksiniz.

Siyaset, sadece söylemden ibaret değil. Konunun bir de örgütlenme boyutu var. İktisadi işletmeler, özellikle son 50-60 yılda ciddi biçimde değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecine girdiler. İşletmeler; kalitenin yükseltilmesi, yeni kadroların yetiştirilmesi, verimliliğin artırılması ve müşteri memnuniyeti gibi konularda önemli gelişmeler kaydettiler. Siyasi partilere baktığımızda ise bu değişim ve dönüşüm sürecini görmek mümkün değil. Hâlâ babadan kalma usullerle siyaset yapmaya çalışan siyasal örgütlerin sayısı hiç de az değil.

Siyaset, türü ve tarzı ne olursa olsun, bu şekliyle halka güven vermemeye devam ediyor. Halkın güvenini kazanabilmek için kendine çeki düzen vermenin ötesinde, siyasetin yapması gereken pek çok yenilik ve değişiklik var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi