
Gürcan Banger
Suç ve Ceza
Suç; yasalara, törelere veya ahlâk kurallarına aykırı davranış demektir. Eğer konu; uygunsuz hareket, çirkin veya yakışıksız davranış ise kabahat olarak isimlendirilir. İster kabahat ister suç olsun; olumsuz davranışa gösterilecek belli başlı iki tepki vardır. Ya ayıplı davranış uygun bir öğüt sürecinden sonra veya davranışın kendisinin bir ders olması nedeniyle affedilir ya da tekrar edilmesinin önlenmesi amacıyla bir cezaya neden olur.
Ceza; uygun olmayan davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım demektir. Eğer yasalara aykırı olarak yapılmış bir davranış varsa; cezai yaptırım, özgürlüğün kısıtlanmasına dek değişik boyutlar alabilir. Hiç kuşkusuz; suç ve cezanın gerek fiili hukuk uygulamalarında gerekse hukuk felsefesinde farklı yorumları var. Ama bu iki kavramı, günlük yaşamımızda biraz daha basitleştirerek kullandığımız durumlar da mevcut.
Örneğin alışveriş yaptığımız bir işyerindeki kötü muameleden veya aldığımız ürünün beklediğimiz tatmini yaratmamasından memnun değilsek, bunu bir ‘suç’ olarak kabul edip o işyerini tekrar alışveriş yapmayarak ‘cezalandırırız’. Bir arkadaşımız bizi hatalı bir davranışı nedeniyle kırdıysa, onu bu hareketinden dolayı ‘suçlu’ kabul edip ilişkimizi kısıtlayarak kendimizce bir ‘cezalandırma’ yoluna gidebiliriz. Eğer son seçimlerde oy verdiğimiz bir siyasal parti veya seçilmiş temsilci, beklediğimiz nitelikte hizmetler yapmazsa, bir sonraki seçimde ona oy vermeyerek ‘cezalandırma’ eğilimi içine girebiliriz. Sözün kısası; pek çok kavramda olduğu gibi suç ve ceza konusunda da sözcükleri esneterek günlük yaşamımıza ve kullanımımıza uygun hale getiriyoruz.
Şimdi; konuya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Sigarayı örnek vereceğim. Türkiye’de uzun yıllar sigara üretimi devlet tarafından yapıldı. Dağıtım ağını da devletin kendisi oluşturdu. Sigara tüketimi nedeniyle devletin kasasına ciddi gelirler girdi. Konunun sonraki yıllarda özelleşmesini bir tarafa bırakırsak; sigara tüketmek, zararlı ama devlet tarafından yönetildiği için suç olmayan bir uygunsuz davranış oldu. Sigara içmek, basitleştirilmiş bir anlamda bir suçtur; çünkü içen insan kendi bedenine zarar vermektedir. Ama aynı anda bir cezadır çünkü sigara içmenin yaptırımını da kendisi çekmektedir. Özetle; sigara içerek bedenine karşı bir suç işleyen insan, kendi sağlığını yitirerek kendisine bir yaptırım –yani ceza da uygulamış oluyor. Suç ve ceza, aynı noktada buluşuyor. Sigaradan keyif almanın bir cezaya dönüştüğüne bakarak, sigara için “Sen benim cezam mısın?” diyesi geliyor insanın.
Bu son konunun tek örneği sigara değil. Kimi zaman –örneğin öyle arkadaşlarımız oluyor ki, sigara gibi onlardan hem tat (zihinsel veya duygusal anlamda haz) almak mümkün oluyor, hem de onların hatalı, yanlış veya eksik davranışları nedeniyle üzülebiliyoruz. Ama tiryakilerin sigara alışkanlığında olduğu gibi; bu arkadaşlar da çoğu zaman ‘atsan atılmıyor, satsan satılmıyor’.
Arkadaşlık, en az iki kişinin ilişkisidir. İyi bir arkadaşlık, katı kuralları olamasa da; karşılıklı olarak öncelikle hatırşinas olmayı gerektirir. Kanımca; saygı, hoşgörü, empati ve karşılıklı gönüllü iletişim, etkin bir arkadaşlık için vazgeçilmez özelliklerdir. Unutulmamalıdır ki; bu özelliklerin –her iki taraf için de birlikte taşınması gerekir.
Hatırşinaslığın ve gönüllü iletişim isteğinin tek taraflı olduğu bir arkadaşlık ilişkisi, sigara alışkanlığı gibi adeta cezaya dönüşmeye başlar. İnsanın böyle bir arkadaşa bazen “Sen benim cezam mısın?” diyesi geliverir.