TARİHİN EN BÜYÜK SAHTEKARLARI

Bir büyük dolandırıcı ve sahtekar Türk, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyordu: “Sahtekarlık yaparak insan dolandırmak, ahmak insandan ahmaklık vergisi almaktır ve sevaptır. çünkü ahmaklar, ahmaklıklarının diyetini ödemekle yükümlüdürler.”


* George Psalmanazar (1679-1763): çıkışı, 1703 yılındadır. Asıl adı asla bilinemedi. Av alanı, Londra’ydı. Bugünkü Taiwan (eski Formoza) Adası’ndan geldiğini, yerli olduğunu ve hak dini olarak da Hıristiyanlığı seçip daha yeni din kardeşi kabul edildiğini ileri sürdü. Aslında Fransız’dı ve o günlerde 25 yaşındaydı. Son derece ‘Batılı’ görünmesine karşılık, İngiliz yetkilileri kandırmayı başardı. Tuttular, Oxford’da Formazaca öğretsin ve İncil’i de ‘ana dili’ ne çevirsin diye iş verip maaşa bağladılar. Bizim ki, sözde Formazacayı kendi icat etmiş, alfabesini bile ‘yaratmıştı’.
Oturdu, bir de kitap yazdı: Formaza’nın Tarihi ve Coğrafya Tanımı. Bu kitabın da adasının dinini, gelenek ve göreneklerini ballandıra ballandıra anlatıyordu. Anlattığına göre, Formoza halkı çiğ et yerdi; bu yetmiyormuş gibi idam edilen mahkumların etlerinden de büyük şölenler verirlerdi. Yine Formoza halkı, her yıl tanrılarına tam 18.000 tane 9 yaşından küçük çocuk yüreği sunardı.
Ama gün geldi, bu yaptıklarından pişmanlık duydu ve vasiyetnamesinde her şeyi itiraf etti. ölümünden sonra yayınlanan kitabında hiçbir şeyi saklamamıştı.
* Sarah Wilson (1750-?): Kraliçe Charlotte’un nedimelerinden birinin hizmetçisiydi. 1771’de bir gün, krallığa ait mücevherleri takma numarasındayken yakalandı, ömrü billah Amerika sömürgelerine yollandı.
Maryland’e doğru yelken açarken nasıl etmişse etmiş, bir kaç parça mücevherle kraliçenin birkaç elbisesini yürütmüştü. Gruptan ayrıldı, karaya çıkar çıkmaz aldı başını güneye kaçtı. Gittiği yerde kraliçe elbiselerini giydi, mücevherleri taktı takıştırdı, kendisini herkese Kraliçe Charlotte’un kız kardeşi Prenses Susanna Caroline Matilda olarak yutturmasını bildi. Aradan 18 ay geçti, 1773’te tutuklanana dek bu numarasını sürdürdü, sayısız güneyli ‘bey’den sayısız armağan aldı. Karşılığında (sözde) onlara yüksek yüksek görevler verdirecek, diledikleri yerlere atandıracaktı.
Amerikan devrimi sırasında bir kez daha kaçtı. Bir İngiliz subayı buldu ve onunla evlendi.
*Mary Baker (1800-?): İşsizdi, bir denizciyle arkadaş oldu, birlikte bir plan hazırladılar. 1817’de Baker Gloucestershire Malikanesi’nin kapısında Mary Baker yerden biter gibi bitiverdi. Anlaşılmaz ve ‘çok yabancı’ bir dil konuşuyordu. İngiliz dil uzmanları onun nece konuştuğunu bir türlü çıkaramadılar. (çünkü öyle bir dil dünyada yoktu)
Demeye kalmadan kızın ‘dostu’ denizci çıkageldi ve Mary’nin Javasu Prensesi Caraboo olduğunu söyledi. Sumatra’dan korsanlar prensescağızı kaçırmışlarken gemileri İngiltere kıyılarında batmış, ancak o kurtulabilmişti.
Marry Baker yere göğe sığdırılamadı, prensesler gibi ağırlandı, izzet-i ikramlar edildi. Sonra eski bir tanıdığı onu eleverdi. Kız herşeyi açıkladı, derken Amerika’ya kapağı attı, bir daha ne sesi çıktı, ne soluğu.
*Arthur Orton (1834-1898): Bu da bir başka alçaktı. Kasaptı ve Londra’ya gelip “Ben Sir Roger Tichborne’um”diye ortalıkta kasım kasım dolaşmaya başladı. Kendini zorla kabul ettirmek istediği ailede, anne Lady Tichborne, bir deniz kazasında kaybolan oğlunun öldüğüne bir türlü inanmak istemediğinden bizimkinin işi daha da kolaylaştı. Gerçi bu saçı, yüzü, gözleri, kilosu ve boy posu ile denizde kaybolan oğluna hiç bezemiyordu ama ne zararı vardı, oğul (nihayet) oğul değil miydi?
Lady anne öldü, bizim mirastan hak iddia etti, mahkemelere düştü. Sahtekarlığı açığa çıktı, hapislere attılar. çıkınca anılarnıı yazdı, yine dünyanın parasını kırdı.
*Lort Gordon-Gordon (?-1874): İskoçya’dan kalkmış, NewYork’a gelmişti. Herkese İngiliz kraliyet ailesi ile ilişkileri olduğundan ve hesapsız zenginliğinden dem vurup duruyordu. O sıralarda demiryolu kralı Jay Gould da zor durumdaydı. Karşılaştılar. Gordon-Gordon yardım önerdi ve Gould’dan 1.000.000 ABD dolarlık hisse senedi kopardı. İki yıl sonra tutulandı. Kefalet için en ünlü kişilerin adlarını verip kefil gösterdi, karar gününü beklemeden Kanada’ya kaçtı, sonra...canına kıydı.
*Stanley Clifford Weyman (1891-1961): Dosyalama memuruydu. Birinci Dünya Savaşı’nda kendini ‘yarbayım’ diye tanıttı. ömrünün çoğu hapislerde geçti, her türlü sahtekarlığı denedi. Doktor Welmann olarak Peru’daki bir ABD şirketini denetledi. New York’ta bir kliniğin işletmeciliğine yardım etti. Beyaz Saray’a bile girdi ve Başkan’la karşılıklı kadeh tokuşkurtu,u söyleşti. Bu son olaydaki konumu, ABD Dışişleri Müsteşarı Clifford Weymann’dı.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
AKTÜEL Arşivi