
AKTÜEL
TARİHTE İLK PARFÜM VE GARİP ÖYKÜSÜ
Bildiğimiz anlamda parfüm icat edilmeden önce, hatta çok önce, parfüm niyetine kokulu tütsüler ve yağlar kullanılıyordu. Bunlar büyücülerin, sihirbazların ve din adamların güç sembolleriydi. Kimin tütsüsü daha çok duman çıkarıp koku yayıyorsa o daha bir gizemli kabul edilir, daha bir Heri Potırımsı etki bırakırdı. Zaman geçti Orta Çağ'a gelindi. Temizliğe pek önem verilmeyen bu çağda hasıl olan kokuları tütsülerle ve yağlarla ört bas etmenin pislikten doğacak hastalıklara engel olmayacağını anlayan Orta Çağ insanı su ve sabunun yanı sıra parfümümsü güzel kokuları da kullanmaya başladı.
Bu anlamda ilk koku, parfüm niyetine bulunan bir kolonya oldu. 1390 yılında bulunan ve adı "Macar kolonyası" olan bu koku sedir ağacı, biberiye, terebentin ve alkolden üretilmişti. Çağdaş niteliklere sahip ilk parfüm sayılan Macar kolonyası 14. yüzyılda kokma hayatına başlamış oldu.
Derken Rönesans geldi çattı ve insanlar parfüm kullanımını şaha kaldırıp artık neredeyse şişesinde yüzmeye başladılar. Etraf çeşit çeşit parfüm kokusundan geçilmiyor, geçenlerin ise burnunun direği kırılıyordu. İnsanlar etraflarında ne bulsalar fısfıs diye parfümlemeye başladılar. Biblolar, peruklar, elbiseler, ayakkabılar, mücevherler, yelpazeler, kıl düğüm ne varsa parfümü üzerlerine boca ettiler. Ne alakaysa parfüm zenginliğin sembolü haline gelmişti. Hani "Bak biz tuzluğumuza bile parfüm sıkıyoruz. Yani bu kadar parfümü alacak paramız var" gibisinden sanırız.
Parfüm Eski Mısır'da da zenginliğin simgesiydi. Ölen zengin kimseleri mumyalarlarken içlerin güzel kokulu otlarla doldurup, gittikleri öte dünyada güzel kokmaları şey ediliyordu. Ceset kokusunu pek tınlamayan mumyacılar işte kendilerini böle avutuyorlardı. Ayrıca bundan 5000 yıl önce yine Mısırlılar, meşhur tanrıları Ra için sabahın köründen güneşin batışına kadar kokulu otlar yakalardı. Ra'nın da umru duyardı. Firavunları da pek bir süslü idi. Yapılan kazılarda, özellikle Tutankamun'un mezarından parfüm şişeleri ve krem kutuları çıkaran arkeologlar birbirlerine "Hımmm, ne ayak? Belki ruj da vardır, biraz daha eşeleyelim bakalım!" gibisinden manalı manalı baktılar. Mısırlılar günlük hayatlarında da kokulu yağlar ve pomatlar kullanırlardı. Tabi ki zengin olanları. Fakirleri firavunun mezarına taş taşırlar, boş zamanlarında da kendilerini timsahlara yedirirlerdi. Meşhur Nefertiti sade banyoyu hazzetmezdi, her defasında 'yasemen banyosu' yapar, banyodan sonra da sandal ağacı, amber ve çiçek özleri sürünerek cilt bakımı yapardı.
Eski Yunan'da da savaşçıların kasları kafuru ile ovalanıyor, savaşırken hasmının tikatini dağıtması falan düşünülüyordu. Roma İmparatorluğunda ise kullanılan tüm kokuların adı Latince kokulu duman anlamına gelen "perfumum"du.
16. yüzyılda cam sanatının gelişmesiyle parfüm olayı bir gaza geldi. Üretilen parfümler Fransa'da kapış kapış gitmeye başladı. Üreticiler buraya parfüm yetiştiremiyorlardı. Yalnız Fransızların enteresan bir huyları vardı. Parfümü vücutlarına sürdükleri zaman hastalanacaklarına inanıp sadece kötü kokuları bastırmak için elbiselerine ve kullandıkları eşyalara sürerlerdi. O zamanlar parfümün ekmek peynir gibi tüketildiğini düşünürsek bastırılacak ne kadar çok koku olduğunu sanırım öğğ yaparak hayal edebiliriz. On yedi ve on sekizinci asırda parfüm olayı bir endüstri haline geldi ve Fransa'nın Grasse bölgesi parfümcülüğün merkezi oldu. 20. yüzyılda ise parfüm, şişelerinin de yaydığı albeniyle insanların kişiliklerini yansıtan, seçimlerini anlatan birer belirti haline dönüştü. Siz gene de çok sürmeyin. Ozonu delmeyin.