Kent, bir tiyatro oyunu olsaydı

Örneğin kent bir tiyatro sahnesi olsa; ama öyle bir sahne ki her oyuncu, oyunun bütünü içinde değil de, sadece kendi başarısı için oynasa… Ya da kent, bir futbol oyunu olsa; ama öyle bir oyun ki her oyuncu, takımı için değil de, sadece kendi bireysel başarısı ve gösterisi için oynasa…

Muhtemelen her iki durumda da mutlu olmazdık. Mutsuzluğumuzun birinci nedeni, bir bütünlük oluşmadığında güzel bir durum oluşmaması nedeniyle olurdu. İkincisi; kent bir yurttaş olarak bizi de içine alan bir sistem olduğundan her oyuncunun –danışma, katılım, işbirliği ve ortak çalışma olmadan– kendi başına hareket etmesi kentsel bütünlük ve kent toplumu için iyi bir sonuç oluşturmazdı.

Her kentin kendi yerel medyasında –değişik kurum ve kuruluşların başındaki– yerel yöneticilerin övündükleri faaliyetleri veya uygulamaları görüyoruz. Çoğu zaman bu etkinlikler bir vitrin oluşturuyor ve övgü alıyor. Oluşan illüzyon yönünden pek çok soruyu sormayı aklımıza getiremiyoruz.

Kent toplumu gibi birden fazla bireyi ilgilendiren bir konu veya faaliyet varsa ilk sorulması gereken soru bu yapılanın kimin için olduğudur: “Kimin için?” Yapılan işten nemalanacak olan kimdir?

Bazı yöneticiler, kendi makam ve ikballeri için yaptıkları işleri sanki halk yararına yapmış gibi göstermekte son derece kapsamlı ehliyete sahiptir. Bu konuda başta medya olmak üzere her türlü propaganda ve manipülasyon aracını ustaca kullanırlar.

Bir kentin sorunlarını birkaç boyutta ele almak mümkün. Bunlardan birincisi; geçmişten gelen ama değişik nedenlerle çözülmediği için birikmiş sorun gurubudur. Bunlar genelde göze görünmediği için çözümü adına kaynak kullanılması tercih edilmeyen altyapı sorunlarıdır. Günümüzde pek çok kentimizin şehir içi trafik sorunu, bunlar arasında da otopark meselesi çözüm bekleyen sıkıntıların başında gelir. Bazı kentler için –giderek aciliyeti artan– kullanma suyu ve atık su konularını da burada sayabiliriz. Genel anlamda temel kullanıma yönelik dağıtım şebekelerinde giderek artan yetersizlik de sayabileceğimiz bir başka sorun grubudur.

İkinci sorun gurubunu öngörülmesi gereken, bir süre sonra kentin gündemine gelecek sorunlar olarak ifade edebiliriz. Bunun geçmiş örnekleri sosyal göç ve gecekondu sorunlarıdır. Bu konular zamanında öngörülemediği ve gerekli çözümler üretilemediği için pek çok kentin çözülemez sorunları haline geldi.

Kentsel sorunların bir diğer sınıflaması ise buzdağı örneği üzerine yapılabilir. Bilindiği gibi; büyük denizlerde serseri mayın gibi bir buzdağının görünen ve görünmeyen yanı bulunur. Sorun sınıflandırmasında buzdağı problemini görünür sorunlar ve kaynak sorunlar olarak ikiye bölebiliriz. Örneğin kentin sokak ve caddelerindeki çöpler her gün temizlendiği halde süreklilik gösteriyorsa, dış mekân kirliliği bir görünür sorundur. Çünkü temizlendiği halde o kirliliği yaratan bir kaynak sorun bulunmaktadır. Örneğin bu kaynak sorun halkın çevre temizliği konusunda bilinçsizliği ve eğitimsizliği olabilir. Böyle bir örnekte çözülmesi gereken problem, kirliliği yaratan kaynak sorundur.

Yönetici tarafından gerçekleştirilen faaliyet ya da projenin “kimin sorunlarını çözdüğünü” sorarak başlamıştık. Şimdi ise yapılan işin ve harcanan kaynağın hangi sorunu çözdüğü olacaktır. Acaba çözümü için kaynak harcanan sorun görünür müdür, yoksa kaynak türünde midir?

Hangi ortamda olursak olalım; karşımızdaki sorunu ortadan kaldırmaya (halının altına süpürmeye) çalışan eylem, “sorunu gidermek” olarak isimlendirilir. Bu durumda sorunun kaynakları hâlâ mevcut olmayı sürdürdüğünden bir süre sonra sorun tekrarlayacaktır. Bu nedenle bir sorunu çözmekten söz ettiğimizde; “sorunu üreten kaynakları ortadan kaldırmayı” dile getiriyor olmamız gerekir.

Bir sorunun kaynaklarını ortadan kaldırmak için ise sorunun ayrıntılı analizine ihtiyaç duyulur. Eğer bir kentte herhangi bir faaliyet veya proje söz konusu ise onun başarısını kavramak için önce hangi sorunun çözüldüğünü araştırmak ve çözülen sorunun kaynaklarının ortadan kaldırılıp, kaldırılmadığını anlamak zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi