4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

TSK TÜRKİYE'NİN BEKASININ TEMİNATIDIR

Son günlerde, özellikle de Kürt açılımı, demokratik açılım ve milli Birlik projelerinin gündeme gelmesi ile birlikte gelişen olaylardan sonra, devletin en üst düzeyinde ve yandaş medyada "provokasyon" kelimesinin arkasına sığınarak, örtülü ve imalı olarak 7 şehidimizi PKK üstlenmesine rağmen de, örtülü olarak TSK' yı sorumlu tutanlar oldu. Bu gelişmeler üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ,. Trabzon' da Oruç Reis Firkateyn' de bir basın toplantısı yaptı.
Her zaman olduğu gibi, malum medya ve yazar çizeler, bu konuşmayı eleştirdiler ve akla hayale gelmeyecek yorumlarla da kamuoyunu etkilemek istediler. Oysa Türk Silahlı Kuvvetlerini, bu kesimlere karşı TSK' yı savunmak, en başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Mili Savunma Bakanı' nın görevidir, Ancak TSK' ya yönelik ithamlar karşısında ise Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ve Milli Savunma Bakanı' nın, hiçbir hassasiyeti yok. Tablo bu olunca da TSK' yı savunmak haklı olarak Genel Kurmaya ve Başkanı Sayın Orgeneral BAŞBUĞ' a kalıyor.
Genel Kurmay Başkanı Sayın Orgeneral BAŞBUĞ' un, "Terör olaylarını, TSK ile ilişkilendirmeyi ve bu amaca yönelik imalı konuşmaları, PKK ve yandaşları yapabilir lakin siyasiler, akademisyenler ve medya mensupları yapamaz. Ciddi devletlerde imalı konuşmalara ve dedikodulara yer yoktur." Sözlerin, katılmamak mümkün müdür?
Orgeneral Sayın BAŞBUĞ, defalarca Genelkurmay karargâhında TSK' nın asimetrik bir psikolojik harekât altında olduğunu haykırmış, dahası, bu durumu MGK ile YAŞ toplantılarında da dile getirmiştir. Hal böyle iken iktidar, tedbir alacağına, adeta o operasyonu yapanlara moral vereceği yerde, çelişkili bir tavırlar takınmıştır.
Dikkat etik malum medya ve kişi/kişiler, Sayın BAŞBUĞ' un basın toplantısından sonra "DARBE" kavramını imalı olarak gündeme getirdiler. Doğrudur gelinen son nokta, TSK ile hükümetin, fiilen olmasa da alenen de koptuğunun ilanıdır. Elbette tablo bu olunca da TSK gelişmeleri türbinlerden izlemeyerek, mutlaka sahaya inecek ve kendisini de savunacaktır. Kuşkusuz sahaya inmekte kasıt, darbe gibi şeyler değildir. Sahaya inmekten kasıt psikolojik harekâta karşı TSK' nın, şikâyet ya da sızlanma yerine meşru müdafaa hakkını fiili olarak kullanmasıdır. TSK' yı, şer odaklarına karşı, savunacak makam yoksa elbette bu Türk Silahlı Kuvvetleri' nin, dış ve iç şer odaklarına karşı kendi varlığını koruması ve savunması en tabii hakkıdır.
Öte yandan bir köşe yazarının, "Bu ülkenin askerleri mi, yoksa aydınları mı daha kahraman?" sorusu, aslında çok tehlikeli ve anlamsız bir sorudur. Ayrıca taşeron yazarın "O kadar silahın arasından korkutucu bir fonun önünde, meydan okumak mı daha cesurca? Yoksa Mehmet Altan'ın yaptığı gibi televizyonda, canlı yayında, bu yüksek perdeden çekilen zılgıta çatır çatır cevap vermek mi? Kim daha cesur ve kahraman?" görüşleri, tahrik ve hedef göstermek değil de nedir?
Ayrıca ülkeyi yönetenler başarısızlıkları, özellikle de terör olayları karşısında aciz kalmaları sonucu yıllardır, "TAHRİK" ve " "PROVOKASYON" kavramlarını sürekli kullandılar. Oysa ülkemizde halkımız arasında bir ihtilaf yoktur. Bilakis her ülkeye de nasip olmayan güçlü bir birliktelik vardır. Ancak bundan rahatsız olan iç ve dış şer odakları var. Bu kesimler hedeflerine ulaşmak için provokasyonlarla, halkımızı hatta devlet kurum ve kuruluşlarımızı, birbirimize düşürmektedir.
Öte yandan ülkemizde, her terör olayını ve olumsuz gelişmeleri, "komplolar ve provokasyonlar " olarak tarif etmekte haksızlıktır. Çünkü bir belediye otobüsünde, genç bir kızı ateşe verenlerin; Reşadiye'de askerleri şehit edenlerin; onların bu saldırısını onaylayanların; sokaklarda anarşi yapanların, araba ve işyeri yakanların, bunlara bu fırsatı yaratan devlet görevlilerinin, hiç mi suçu yok?
Bugün TSK' ya, saldıran, medya, aydın! Yazarçizerlerin büyük bir kısmı, Batı ülkelerinin senaryolarının gerçekleşmesinde, birer taşerondur. Çünkü değişen dünya dengeleri içerisinde, Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya ekseninde, kilit ülke durumuna gelmiş ve jeostratejik önemi de artmıştır. Ortadoğu, Kafkaslar, özellikle de Orta Asya'nın, zengin enerji kaynaklarının, Batı tarafından kontrol altında tutulup, kullanılması hayati önem kazanmıştır. Güçlü bir Türkiye, bu hedeflerin, önünde en büyük engeldir. Güçlü bir Türkiye ise güçlü Türk Silahlı kuvvetleri ile eşdeğerdir. Nitekim Büyük önder Atatürk, "Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir." demiştir. Ancak bugün, kendi ülkesinde asimetrik psikoloji savaşla karşı karşıyadır. TSK' ya kaşı gündemde olana asimetrik ve psikoloji savaşa ve her türü saldırıya rağmen, dün ve bugün olduğu gibi, gelecekte Türk toplumunun ve kendi bekasının teminatı olmaya devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi