
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
YAŞLILAR HAFTASI
Yaşlanmak kaçınılmazdır. Organizma, her geçen gün biyolojik verimliliğini yitirir. Fakat ne kadar hızlı yaşlandığımız, kişiden kişiye değişir. Ancak tıbbi ve toplumsal gelişmelerin, yaşlılığın sınırını, sürekli olarak yukarı çektiği de bir gerçektir.
Dünya ve Türkiye' de, ortalama ömür artarken, nüfusta yaşlanıyor Nitekim Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde ortalama ömrün 2000'den 2009'a kadar 2 yıl arttığını bildirdi. DSÖ' nün rakamlarına göre, 2000'de, 66 olan ortalama ömür 2009'da 68'e yükseldi.
DSÖ, Türkiye'de de, 2000 yılında 70 olan ortalama ömrün, 2009 yılına kadar 5 yıl artarak 75'e çıktığını kaydetti. Örgüte göre, 2000'de, Türkiye'de 67 olan ortalama erkek ömrü 72'ye, kadınlarda ise 2000'de 73 olan ortalama ömür, 77'ye çıktı.
Ülkemizde, her yıl 1824 Mart tarihleri arası, "Yaşlılara Saygı Haftası" olarak kutlanmaktadır. Yaşlılarımızın, sorunlarını anlatmak, onların yaşamlarını, güvenli ve huzurlu olabilecekleri bir ortam içerisinde sürdürmelerini sağlamak, Sosyal Devletin görevidir. O nedenle de bu hafta boyunca, düzenlenecek panel, sempozyum, kongre gibi etkinlikler düzenlenerek, yaşlıların sorunları ve sağlanacak olanaklar, konuşulmalıdır.
Elbette ortalama ömrün artması, pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Yaşlıların genellikle de Sosyo-Kültürel, Ekonomik, Biyolojik ve Psikolojik sorunları vardır. Yaşlı insanlarımızın, bu sorunların çözümü, devlete bırakılmayacak kadar önemlidir.
Yaşlıların, yaşadığı sosyo-kültürel sorunların başında; aile yapısındaki değişimler, yalnızlık, barınma sorunları ve ulaşım gibi faktörler gelmektedir. Şehirlerde, aile yaşamında, yaşlılara, yer verilmemektedir. O nedenle de yaşlıların, kalan ömürlerini zorlaştırmaktadır.
Ülkemizde, emekli olduktan sonra, bir işte çalışmamaları ve yaşanan maddi sorunlar, sosyal sıkıntıları yaratırken, yaların hayatlarının kısıtlanmış olması ve evde bakım zorunlulukları da, kendini yük olarak görmesine ve bunun sonucu olarak da, mutsuzluğa ve depresyona girmesine, sebep olmaktadır. Fiziksel direnç ve maddi gelirin azalması, yaşlıların toplumsal yaşama, daha az katılmalarına neden olurken, sosyal yaşamlarını da sınırlandırmaktadır. Toplumu oluşturan bireylerin, sevgi, saygı ve hoşgörü içinde bulunarak, yaşlıların, bu dönemlerinde hayattan kopmamalarını sağlamaları gerekmektedir.
Yaşlılık, en önemi sorunlardan biri de ekonomiktir. Gelirdeki azalmaya karşılık, yaşanılan sağlık problemleri giderlerin artmasına yol açmaktadır. Bu aile ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Aile içindeki otoritesini kaybettiğini düşünen yaşlılar, daha hırçın ve mutsuz olmaktadır. Yeterli ekonomik imkânlara sahip olmayan emekliler, konut, beslenme ve sağlık konusundaki yetersizlikler de, beraberinde sağlık sorunları ve sakatlık riskini getirmektedir. Bu alanlarda ailelere, kurum/kuruluşlara, önemli görevler düşmektedir.
Yaşlılıkta, psikoloji sorunlar ise yaşam kalitesini düşürürken, alzheimer hastalığı, intihar, depresyon, uyku bozuklukları, ölüm korkusu ve narsistik gibi rahatsızlıklar ve yakalanma korkuları, bu alandaki gelişmelerin tuzu biberi olmaktadır. Ayrıca eşini ve yakınlarını kaybeden, birçok yaşlı da, ölüm korkusu artmaktadır.
Yaşlılar, sosyal ve ekonomik açıdan iyi şartlarda yaşaması, birey, hem de toplumsal olarak öncelikli görevimizdir. Onların, hayatını kolaylaştırmak, onlara gereken saygıyı ve sevgiyi göstermek, onların tecrübe ve birikimlerinden yararlanmak ve bu geleneği yaşayarak ve yaşatarak gelecek nesillere aktarmak, geleceğe güvenle bakmamızı sağlar. Son yıllarda, gelişen teknolojiyle birlikte tıptaki yeni buluşlar, bireyin kendine ve yaşamına, daha fazla değer vermesi, insan ömrünün uzamasına yol açmıştır ve dünyada ve ülkemizde 65 yaş ve üzerindeki insanların, sayısı hızla artmaktadır. Ülkemizde, yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4,5 iken, 2030 larda bu oranın %6 olması beklenmektedir.
Ülkemizde, yaşlı nüfusun artması, pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Özellikle de yaşlanmayla birlikte, gelen unutkanlık, yaşın ilerlemesiyle birlikte yavaş yavaş ortaya çıkar ve daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur. Bunama ise yaşlılarda, sıklıkla görülen bir rahatsızlıktır,
Ülkemizde ve Eskişehir'de, yaşlıların kalacağı huzurevleri vardır. Ancak yeterli değildir. O nedenle de daha çok huzurevine, ihtiyaç vardır. Devlet, özellikle de hayırseverler, kurum/kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, huzurevleri yapmalıdır. Ayrıca da yaşlıların, sosyal hayattan tecrit edilmemeleri, günlük yaşama dahil olabilmeleri, arkadaş sohbetleri yapabilecekleri ortamlarda bulunmaları, becerileri doğrultusunda sorumluluk almalarını, sağlayacak ortamlar da yaratılmalıdır. Çünkü onlar bizim yaşama sevicimiz ve gücümüzdür.
Nitekim Mustafa Kemal ATATÜRK, " Bir milletin, yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış, olanlara karşı minnet hissi duymayan bir millet, geleceğe güvenle bakmağa hakkı yoktur." demiştir.