Yenilikçi kentin ekonomisi

Kentin neredeyse hiçbir biçimde küreselleşme olgusunun dışında kalması mümkün değil. Kent, bir düğüm noktası ya da odak veya merkez olarak kentte bulunuşu ve kurduğu bağlarla küreselleşmeden olumlu veya olumsuz etkilenebiliyor. Küresel ekonomiye bağlanmanın araçları arasında hava yolu, demiryolu, deniz yolu ile iletişim kanallarının özel yerleri var.

Eğer üretilen mal ve hizmetlere ek olarak bilgiyi kendiniz üretmiyorsanız, mevcut kanallarınızdan ancak başkalarının ürettiklerini tekrar edersiniz. Bu da sizi kentinize ve kendinize yabancılaştırır; küresel kültür ile aynılaşmaya başlarsınız; ekonominiz büyük bir hızla üretimden tüketime doğru kayma gösterir.

Bir kentin mal ve hizmetleri üretmesi, hiç kuşkusuz önemlidir. Ama unutulmamalı ki; ürün ömrünün kısaldığı, taklitçiliğin ivme kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle aynen işletmeler gibi kentler de bir bütün olarak inovatif olmak zorunda. Kentsel inovasyon; kültürden ekonomiye, sivil toplumdan yerel yönetime kadar tüm alanların içsel bir özelliği olmak durumunda. Bir kentte yer alan kurum ve kuruluşlar açısından teknolojik yenilikçilik son derece önemli; ama diğer yandan kentin tamamı özünde yenilikçi olabilmeyi başarmalı.

Kentte yenilikçi olmanın, inovasyonun diğer türlerinden ayrılan bir yanı var. Kentsel mekânı geliştirirken eski ile yeniyi birbirine eklemlemek gerekiyor. Mekân kullanımı anlamında yenilikçilik; tarihe, kültüre ve geleneğe saygılı olmayla birlikte anlam kazanıyor. Geçmişi yok ederek küresel rüzgârların etkisiyle aynılaşan kentler büyük bir hızla anlamsızlaşıp yokluğa ve hiçliğe dönüşüyor.

Bir kentte ekonomik gelişme, istihdam ve adaletli gelir dağılımının toplumun bir bütün olarak duruşu açısından önemli… Yukarıdaki ayrışmışlık tuzağına düşmemek için kent için geliştirilen projelerde yurttaşlar için gelir ve istihdam yaratmanın ne derece acil olduğunu bir kez daha kavrıyoruz. Yaşadığımız şehir, bir yandan rekabet üstünlükleri elde etmeye çalışırken tüm dünyanın içine yuvarlanmakta olduğu istihdamsız ekonomik büyüme tuzağına düşmemek zorundadır.

Yeni türden bir kent tahayyülü kuralım. Böyle bir kent öncelikle bir sermaye merkezi olmalı. Aynı zamanda sermayenin yönetildiği ve denetlendiği bir merkez özelliklerine sahip olmalı. Sermaye birikimini sağlamamış bir kent, işletme sermayesi olmadan yola çıkmaya benzeyen bir firmaya benzer. Dolayısıyla ne kalıcı ne de sürdürülebilir olur.

Yeni kent, bir üretim merkezi olmalı. Başta teknoloji olmak üzere buluş ve yeniliklerin geliştirildiği bir merkez olarak öne çıkabilmeli. Ayrıca kentte üniversiteler, ar-ge merkezleri ve sınaî işletmeler aracılığı ile üretilen bilginin organize yapılar aracılığı ile dağıtımı ve pazarlaması sağlanabilmeli.

Üretim yapan firmalar ürün ve hizmetlerini küresel pazarlarda sunabilmeliler. Bu üretimin pazarda konumlanabilmesi için gerekli borsalar, iletişim ağ ve merkezleri, sigorta, muhasebe ve ar-ge firmaları, danışmanlık kuruluşları, tasarım ofisleri, iletişim ve lojistik firmaları ile sektörel dış ticaret oluşumları bulunmalı. Bu türden büyük kurum ve kuruluşların acenteleri, bağlantı noktaları veya yönetim birimleri kentte var olmalı.

Hiç kuşkusuz; yeni türden bir kentin en önemli özelliklerinden biri, bir kavşak ve ulaşım odağı olmasıdır. Hava yolu, demiryolu ve karayolu bağlantılarının özel bir önemi var. Israrla yazdığım lojistik köylerle bütünleştirilmiş –intermodal etkinliklerle donatılmış– karşılıklı lojistik merkezilerinin önemi bu gerçekten kaynaklanıyor. Yaşadığımız kent, yeni döneme hazırlanırken kendi insan kaynaklarını ekonomik, kültürel ve siyasal olarak da bu zaman diliminin gereklerine göre hazır hale getirmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi