Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Çok seversen gidermiş insanoğlu…

Çok sevmenin de bir bedeli var. O yüzden ölçülü sevin demiş Allah'ın resulü. Çünkü çok seversen gidermiş insanoğlu...

“Allah der ki, kimi benden daha çok seversen onu senden alırım. Onsuz yaşayamam deme seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer; gölge veren ağaçların dalları kurur. Sabır taşar, canından saydığın yâr bile bir gün el olur, aklın şaşar. Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur. Öyle garip bir dünya işte, olmaz dediğin ne varsa olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, öldüm der durur ama yine de yaşarsın” demiş Hz. Mevlana. Ne kadar da doğru söylemiş.

İnsan yaşadıkça görmüyor mu bunları? Olmaz dedikleri, aklına bile getirmedikleri ansızın oluveriyor. İhtimal bile vermediği şeylere şaşıp kalıyor. Yâr bildikleri el oluyor, yedi kat el gördükleri zor zamanında sana el uzatıyor.

İki kişilik bir öyküde sen tek başına savaştığını fark ettiğin an her şeyden vazgeçiyorsun. Yeri geliyor onun için dünyayı karşına alıyorsun ama seni yalnız bırakan insanla bir türlü savaşamıyorsun. Kendinde o gücü bulamıyorsun. Sonra sanki dayanamayacak bir noktaya geliyorsun, artık yaşayamam diyorsun ama hayat işte Mevlana’nın da dediği gibi yine de yaşıyorsun.

Yıllar geçiyor, hayat bitiyor, yaşananlar insanı elbette zorluyor. Yoruluyor ve durup dinlenmek istiyorsun. Bakıyorsun geriye, kalbinle bir iç hesaplaşma yapıyorsun. Ne çok şey kaybettik zamanla diyorsun; yanımızda var bildiklerimizi, içimizde yâr bildiklerimizi… Oysaki yoktular, hiç olmamışlar. İnsan hep yalnız, hep tek başına… Acıyan yerleri olsa da zamanla, o acıyı tek dindiren “öpeyim de geçsin” diyen annenin sesi sadece. Tek çıkarsız sevgi, onun sevgisi…

Büyüyünce insanın kalp kırıklıkları çocukluğundaki gibi de değil. Öpünce geçmiyor, kanayınca düzelmiyor bir anda. O sızı inceden inceye hep kalıyor bir yerlerde. Ve bir gün, belki çok uzun zaman sonra uzaklardan bir yerlerden bir ölüm haberi alıyorsun. Yıkılıyorsun…

Hani yanında olmasa da hep var olacak sandığın, kader sizi ayırıp araya mesafeler soksa da onla aynı havayı soluyup hiç ölmeyecek zannettiğin, görüşmesen de, küsüm desende, hala çok sevdiğini inkar etsen de bir zamanlar bir şeyler paylaştığın insan artık yok, göçüp gitmiş. Ağlıyorsun…

Hani bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olurmuş, birlikte geçen anıların, yılların da insanda hatrı olurmuş. Hiç beklemediğin bir anda radyoda çalan bir şarkıyla bir anda irkilip, iç çekiyorsun. İşte o an hissettiklerin çok koyuyor sana. Anlıyorsun…

Zamanı geri getirme şansım olsaydı eğer herşey çok daha farklı olurdu diyorsun. Bir anlık öfke, ufacık bir hata, belki bir yanlış anlama nelere maloluyor hayatında. Görüyorsun…

Telafisi mümkün olmayan acılar yaşamamak ve yaşatmamak için kimsenin saçına ak olmayın. Kimsenin gönlüne yük olmayın. Kimsenin kalbine yara olmayın. Kimsenin gözüne yaş olmayın. Kimsenin diline ah olmayın.

Her şeyi zamana bırakmayın, daha zamanınız var mı bilmeden... Hani sevgi göstermek için hep son anları bekliyorsunuz ya; hastane koridorlarını, o son veda anlarını ama ölümün son anı yok, saati yok. O ansızın gelecek, yüreğinize binen pişmanlık bir daha hiçbir şeye fayda etmeyecek. Hayat kısa. Kalp kırma, sev, sevil, her günü sanki son gününmüş gibi yaşa. Çünkü ölüm her an yanı başımızda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi