Kendini Suçlu Hissetmek



Kendimizi kabahatli, kusurlu veya suçlu hissettiğimiz zamanlar olabilir. Hele ki haksız yere bu duruma düştüğümüzü düşünüyorsak bu halimiz daha acılı bir şekle döner. Bazen bu durumun nedeninin kendi hatalı davranışımız olduğuna ikna oluruz. Ama içinde bulunduğumuz bu olumsuz halin nedeni ne olursa olsun, daima ‘yararlı’ bir çıkış yolu vardır.

Eğer herhangi bir karar vermeden veya eylemde bulunmadan önce bunun kabahatli hissetmenize neden olacağını kavrarsanız, konuyu yeniden düşünün ve değerlendirin. Kimi durumda ise karar veya eylem sonrası kendimizi suçlu hissederiz. Böyle bir zamanda atılacak adım, (kendimizi suçluluk cenderesinden kurtarıp) durumu değiştirebilecek iyileştirme yolları bulmak ve uygulamaya koymaktır.

Olumsuzluk sarmalına düşmüş bazı kişiler ise kendi etkileşim çevrelerinde meydana gelen tüm olumsuzlukların faturasını yüklenirler. Yaşanan durum veya olanlar nedeniyle daima kendilerini kabahatli hissederler. Geçmişteki olumsuzluklar için kendilerini suçlarlar. Bu kişisel halin öncelikle bir ‘kader’ olmadığı, sadece ortada çok ciddi ve büyük, kişisel bir algı yanlışlığı olduğu kabul edilmelidir.

Olumsuz bir olay veya durum meydana gelmesine rağmen muhtemelen buradaki ana sorun, olup biteni kendimizle ve iç dünyamızla fazlaca ilişkilendirmemizdir. Ne yapabiliriz? ‘kendimizden kurtulup’ daha objektif bakmamızı sağlayacak bir ‘aynaya’ ihtiyacımız var. Örneğin bu durumun bir başkasının başına geldiğini düşünerek değerlendirmek daha objektif bir bakış açısı geliştirmemizi sağlayabilir. Olayı yaşadığını hayal ettiğimiz o ‘başka’ kişinin ne ölçüde sorumlu ve kabahatli olduğunu analiz ederek mevcut durum hakkında daha sağlıklı bir yorum ve değerlendirme yapabiliriz.

Suçluluk duygusu iç dünyamıza yönelttiğimiz, uç nitelikte bir duygusal eleştiridir. Öfke ise hatalı tutum veya davranışlarını hissetmemiz nedeniyle başkalarına yönelttiğimiz, içeriden dışarıya doğru,  bir ekstrem eleştiri biçimidir. Çok basit olarak; suçluluk duygusunun içe, öfkenin ise dışa yönelik, aşırılaşmış eleştiri olduğunu söyleyebiliriz. Öfke bizi tehdit eden bir duruma karşı oluşturduğumuz bir duygusal tepki mekanizmasıdır. Kendimizi korumayı ve savunmayı hedefler.

Öfkenin ortaya çıkışı kimi zaman beklentilerimizin karşılanmayışı nedeniyledir. Böyle bir anda oluşan öfke hem bizim hem de konuyla ilişkili kişilerin mutsuzluğa veya gerginliğe savrulmamıza neden olur. Bu noktada hatırlamamız gereken sorular şunlardır: “Beklentilerin gerçekçi miydi? Yoksa sonraki zamanda hayal kırıklığı ve öfke yaşamamak için beklentilerimi gözden geçirmeli miyim? Öfkeme neden olacak biçimde kişilerin beklentilerimin altında kalmalarının nedenleri ve açıklaması nedir? Başarmaları için onlara önermem gerekenler olabilir mi? İşi yapma şekillerinde değişikliğe gitmelerini önerebilir miyim?”

Bu soruları cevaplamak için sakinliğe ve dinginliğe ihtiyacımız olabilir. Bunu ‘muhtemel öfke ortamının dışında’ kısa bir yürüyüş yaparak sağlayabilir, dönüşte konuyu yeniden ele alabiliriz.

Öfkeyi hafifletmek ve geçiştirmek için bir dizi kolaylık bulabiliriz. Örneğin böyle bir durumda yavaş ve derin nefes alma egzersizleri yararlıdır. Kimi örneklerde öfkeye neden olan kişiyi bir öykü, roman ya da filmdeki kurmaca karakter olarak hayal etmek duygusal patlamalarımızı engeller ve sağlıklı düşünmek için fırsat yaratır.

Kimi örneklerde ise öfkenin kaynağı, biteviye ‘yanlış değer yargılarıyla anlamsız biçimde’ ertelenmiş bir karar ve eylem nedeniyledir. Böyle bir durumda (daha önceleri pek çok kez yaptığımız gibi) öfkeyi geçiştirmenin fazlaca bir yararı olmaz. Bitmesi, değiştirilmesi veya yenilenmesi gereken bir ‘şey’ varsa, öfkenin verdiği cesaretle onun üzerine gitmek ve gerekeni yapmak kaçınılmazdır. Böylece bu konuda öfkenin ana kaynağı radikal biçimde ortadan kaldırılmış olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi