Sivil toplum ve demokrasi

Sivil toplum ile birlikte ilk anılması gereken kavram demokrasidir. Sivil topluma verdiğimiz önemin arkasında temsili demokrasinin sorunlarının katılımcılık, çoğulculuk ve çok kültürcülük ile aşılması fikri var.

Diğer yandan sivil toplum kuruluşlarının iç işleyişlerine baktığımızda; gerçek anlamda bir demokrasi kültürünün varlığından söz etmek mümkün değil. Demokrasi adına yönetimlerin seçimle belirlenmesi dışında herhangi bir bulguya rastlanmıyor. Neredeyse aynı koltukta kalkerleşmiş olan sivil toplum kuruluşu (STK) başkanlarına baktığımızda; STK seçimlerinin demokratikliğinin su götürür olduğunu söylemek de hata olmuyor.

Önümüzdeki döneme ilişkin görevler arasında STK’lar için bir demokratik iş modelinin geliştirilmesi ve STK’ların demokratik kurumsallaşma yönünde adımlar atmasını zorunlu görüyorum. Demokrasinin olmadığı bir ortamda sivil toplum hareketinin gerçek hedeflerine ulaşması mümkün olmayacaktır.

Sanırım; sivil toplum hareketinin kurtulması gereken anlayışlardan bir diğeri, dernekçilik olarak isimlendirilen dar kalıplar içine sıkışmış problemli kimliktir. Türkiye sivil toplum alanının içerik yönünden geliştirilmeye ihtiyacı var. Bir yandan uluslararası bilgi ve deneyim zenginliğini aktarırken diğer yandan farklılaşmış yerel örnekler üretmek zorundayız.

İçerik geliştirmeyi iki farklı dalda ele almak lazım. Birincisi; sivil toplum alanında tema olarak zenginleşmeye ve çeşitlenmeye ihtiyaç var. Demokrasinin, insan haklarının ve çevrenin ayaklar altında olduğu ve hâlâ her şeyi devletin belirlemeye çalıştığı bir ülkede sivil toplum alanında içerik yönünden değerlendirilebilecek çok fazla malzeme var.

İkinci olarak; faaliyet türleri açısından yaratıcı ve yenilikçi olmak lazım… Bu faaliyetlerin tümünde başarı düzeyinin ölçülmesine ve sonraki etkinliklerde mevcut sınırların aşılmasına ihtiyaç var. Artık aklımıza gelen ilk faaliyeti yapmaktan vazgeçmeli; katılımı ve yaygınlaşmayı sağlayacak yeni buluşlar yapmalıyız.

Sivil toplum alanında yaptığımız faaliyetlerin etkinliğini ve verimliliğini ölçemediğimiz için iletişimin –ve aşağıda değineceğim işbirliklerinin– değerini anlamakta zorluk çekiyoruz. Faaliyet yapmaktaki başarımızı, bunu halka ve medyaya ulaştırmakta gösteremiyoruz.

Sivil toplum alanına katılan her bireyin yaptığı işten bir tatmin sağlaması olağandır. Ama bu hareketi bireysel tatmin düzeyinin ötesine taşıyarak toplumsal iyiye katkı yapan bir noktaya taşımak zorundayız. Bu nedenle yaptıklarımızın, öncesinde ve sonrasında iletişim kanalları aracılığıyla duyurulması önemlidir.

İletişim, STK’ların görünürlüğünü ve tanınırlığını artırmada önemli bir unsurdur. İletişim, yaygınlık ve katılım olmadan STK’ların kendi sivil toplum paydaşlarını temsil etmeleri de mümkün olmuyor.

Medya konusuna gelince; bu konuya yerelden bölgesele, ulusaldan küresel doğru özel bir önem ve değer vermek, ilgi göstermek gerekiyor.

Ülkemizde sivil toplumun desteği ve muhtemel kaynaklarının –şimdilik– sınırlı olduğunu kabul etmeliyiz. Bu düşük düzeyde tek tek STK’ların başarı öyküleri yazmaları zordur.

STK’ların özellikle tematik alanlarda işbirlikleri oluşturmaları daha güçlü ve yaygın etkiler yaratan faaliyetlere imza atmalarını sağlayabilir. Böyle hem bir ortak paydanın üretilmesi için gerekli iletişim ortamı oluşacak hem de taraflar birbirlerini anlamada daha başarılı olacaklardır. Ayrıca kaynak sorunlarını aşmanın yollarından biri, STK’ların ve ilgili diğer paydaşların kendi alanlarında işbirliklerini geliştirmeleridir.

Her seçim döneminde sivil toplum kuruluşları üzerindeki siyasal hegemonya baskısı biraz daha artar. Bir anlamda siyaset, sivil toplum alanını sömürgeleştirmeye çalışır. Mevcut siyasal iktidar döneminde bu yönelimin iyiden iyiye arttığını gördük. Hem iktidar yanlıları hem de iktidar karşıtları, kendi ‘sivil toplumlarını’ kurmak için ‘üstün bir gayret’ içine girerek sivil toplum alanını parçalara ayırdılar. Sivil toplum hareketi, bu fanatik siyasallaşma sürecinden kendini kurtarmak zorundadır.

Sivil toplum hareketinin genel anlamda kendini gözden geçirmeye ihtiyacı var. Hem biçim, içerik ve tema hem de toplumla ilişkiler açısından yenilenmeye ihtiyaç duyuyor. Kurumsal yapıda değişikliklere ihtiyaç var. Gerçek anlamda paydaş, ihtiyaç ve sorun analizleri gerekli… En önemlisi, kayırmayan objektif bir bakış açısına ihtiyaç var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi