Siyasetin kendi sivil toplumu

Seçim dönemlerinde siyaset, sivil toplum ve medya öylesine iç içe geçer ki tanımlarını, fonksiyonlarını ve etik ilkelerini kaybetmiş gibi görünürler. Konu sadece bu olmasa da; sivil toplum alanındaki bazı gelişmeleri hayli can sıkıcı buluyorum. Zaman zaman dile getirdiğim gibi bu alanın kendisine özgü bazı sorunları var. Ama tehlikenin ve tehdidin büyüğü, toplumun bu bölümünün dışından geliyor. Siyasetin sivil toplum alanını sömürgeleştirme çabası, yükselen siyasi tansiyon ile birlikte her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Her siyasal parti ve oluşum ‘kendi sivil toplumunu’ –‘kendi yandaş sivil toplumunu’– oluşturmak için umarsız bir gayret içinde…

Bu sıkıcı görünümü bir an bir yana bırakıp; sivil toplum faaliyetlerine yakından bakalım. Eğer sosyal ve sivil sorumluluk duyan bir gönüllü iseniz, kendi ilgi alanınıza uygun düşen bir sivil toplum kuruluşuna –örneğin dernek veya vakıf gibi bir STK’nın çalışmalarına– katılır, boş zamanlarınızı değerlendirmeye çalışırsınız. Çoğu zaman bir dernekte üye veya gönüllü olarak çalışmak için bir ön hazırlık yapmanıza gerek yoktur. İyi niyet ve gönüllülük yeterlidir. Çalışmalar içinde gerekli eğitimi ve oriyantasyonu alma fırsatı bulursunuz. Hele kurumsal yönden gelişmiş bir sivil toplum kuruluşuna (STK’ya) katılırsanız, öğrenme süreciniz çok daha sağlam ve hızlı olur.

Ama üye veya gönüllü olmakla bir dernek, vakıf veya sivil toplum platformunun yöneticisi olmak arasında farklar olduğunu söylemeliyim. Bir grubun veya kuruluşun yönetimine sahip olmak, gönüllü olmanın ötesinde sorumluluk ve yetkinlikler gerektirir. Bir ev-iş-dernek kapalı döngüsü içinde yapılacak yöneticiliğin başarılı olmayacağı daha baştan bellidir. Türü ve alanı ne olursa olsun; yöneticilik, kişisel yetkinlik ve becerilerin geliştirilmesini zorunlu kılar.

Bugün sivil toplum alanı, adına departman, enstitü ve akademik programlar oluşturulan bir bilimsel disiplindir. Dünyada her gün bu alanda çok sayıda kitap, makale ve bilimsel bildiri yazılmakta, özgünlükleri olan bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Öyle ki; bilim dünyası, sivil toplumla ilgili bir sempozyuma bildiri sunmakla fizik-kimya-biyoloji gibi önemli bilim dallarında yapılan bir bilimsel kongreye bildiri sunmak açısından bir fark görmemektedir.

Kuşkusuz, bu söylediklerimden, sivil toplum yöneticilerinin bilim insanı olmanın ağır kriterlerini sağlamaları gerektiğini kastetmiyorum. Vurgulamak istediğim, sivil toplum alanında yönetici olmanın bazı ön koşulları yerine getirmeyi gerektirdiğidir. STK yöneticisi olmak, öncelikle kişisel gelişime ve değişime açık olmayı zorunlu kılar. Yine STK yöneticisi olmak, bu konuya zaman ayırmayı, bilinçle seçilmiş okumalar yapmayı, bu alanda eğitim almayı, zaman ve kaynak ayırmayı gerektirir. STK yöneticisi olmak, aklına ilk gelenin doğru olmayabileceğini varsayarak sorular sorup bilmediklerini danışıp araştırmayı gerektirir. Özetle; gönüllülük esasına rağmen sivil toplum alanı, günlük konuşmalarda sıklıkla yapageldiğimiz gibi ‘işkembe-i kübradan atarak’ fikir ve görüş belirtilebilecek bir alan değildir.

Sivil toplum alanının gönüllük ve özgür katılım esaslı olması, sorumluluk duygu ve ilkesini dışarıda bırakmaz. Sivil toplum, her akla gelenin doğru imiş gibi söylenebileceği bir alan da değildir. Gönüllülük esaslı çalışmalarda sağduyunun önemli olması, asla her doğrunun sağduyu ile bulunup çıkarsanabileceği anlamına gelmez.

Hasbelkader bir sivil toplum kuruluşunun veya bir sivil topluluğun başına yönetici olarak gelmiş olabilirsiniz. Ama unutmayın ki, gönüllülük ve özgür katılım esaslı sivil toplum alanında yönetici olmanın da kendine özgü püf noktaları var. Bunların başında da bu alana zaman ve kaynak ayırmak, kişisel gelişim için çaba harcamak ve zihinsel ve duygusal gelişim açısından verdiğini sandığından fazlasını çalışarak almaya çalışmak geliyor. Yönetmek, öncelikle kendi gelişimini yönetebilmeyi başarmaktır.

Son olarak; ülkenin geleceğine ne yandaş medyanın bir yararı oldu ne de yandaş STK’nın bir katkısı olacak. Kamusal alanı, yandaş alan haline getirmeye çalışanlarla sonuna kadar mücadele etme zorunluluğu var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi