Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Vah bize…

Sağlık bu hayattaki en büyük zenginliğimiz. Oysa kıymetini bilmiyoruz. Arabamıza, evimize hatta eşyalarımıza verdiğimiz değeri kendi sağlığımıza yeteri kadar vermiyoruz. Özellikle de yaş almaya başladıkça hele de 40’ından sonra hastalıklar da kendini göstermeye başlıyor, vücut sık sık bize sinyaller veriyor. Biz de tabiri caizse yumurta kapıya dayanınca soluğu hastanede alıyor ve doktora görünüyoruz.

Ben de geçen hafta bazı sağlık sorunlarımdan dolayı Şehir Hastanesi’ne gittim. Uzaklığından dolayı çok tercih etmiyorum oraya gitmeyi ama bazı bölümlerin diğer hastanelerde olmamasından dolayı da gitmeye mecbur bırakılıyoruz halk olarak ne yazıkki.

Epey erken gitmişim o gün hastaneye, beklerken de etrafımda olup bitenleri gözlemleme şansım oldu ve gözüme bazı şeyler çarptı.

Önce kantinlerden başlamak istiyorum. Kantinlerde satılan yiyecek ve içecekler dışardan aldıklarımıza göre bir hayli pahalı. Elbetteki kar koyacaklar anlıyorum ama yine de satılan ürünleri ben çok pahalı buldum. Sonuçta orası lüks bir mekan değil, cafe yada pastane de değil. Hastaların yiyecek, içecek aldıkları, zaman zaman tahliller için mecburen aç gittikleri, beklerken acıktıkları ve karınlarını doyurmak için birşeyler almak zorunda kaldıkları bir hastane kantini neticede.

Bir diğer konu kantinde fiş verilmemesi. Bu çok dikkatimi çekti. Siz özellikle istemezseniz kantin görevlisi size kendiliğinden asla fiş vermiyor. Bana garip gelen bir başka konu ise kentimizin kendi suyu varken hastane kantininde başka bir marka suyun satılması. Ben bir Eskişehir’li olarak o hastanede Kalabak suyunu görmek ve almak isterdim.

Gelelim hastaneye; hastane güzel, temiz, verilen sağlık hizmeti ve kullanılan cihazlar anlamında iyi, başarılı, her yer pırıl pırıl ama hastane oldukça büyük, ben ilk gidişimde içinde kaybolmuştum. Bloklar arası geçişler çok zaman alıyor, karışık, randevu saatinden epey bir erken gitmek gerekiyor. Ben de öyle yaptım erken gittim ve kayıt yaptırdıktan sonra da çok fazla bekledim. Beklerken de gözüme takılan bazı şeyler oldu yine.

Servisin önündeki kayıt bölümünde iki kadın görevlinin yanında bir çocuk oturuyor, çocuk daha küçük sayılır, döner koltukta dönüyorda dönüyor çocuk. Sanırım orda çalışan görevlinin çocuğu, yazıcıdan çıktılar alıyor, birilerine veriyor, sanırım çocuk sık sık da oraya geliyor, çünkü çocuğu gelenlerden tanıyanlar, sohbet edenler çıkıyor. Yanındaki görevli hanım da sanırım annesi, çocuk zaman zaman annesine sokuluyor, şımarıyor, adeta bir ev havası esiyor o an orda. Nahoş görüntüler oluşuyor, neticede orası bir hastane, resmi bir kurum. Olmuyor, yeri değil, yakışmıyor.

Derken sıram geliyor doktorun odasına giriyorum. Doktorum çok ilgili, beni güzelce dinliyor, benden tahliller ve testler istiyor. Odasından çıkıp tahliller için ilerlemeye başlıyorum ki bir de ne göreyim, göbeği açık kıyafetler giyen bazı çalışanlar var hastanede. Şaşırıyorum, yakıştıramıyorum, pes diyorum.

Tahlillerden sonra uyku laboratuvarına yapılcak testler için yatış günü almaya gidiyorum, bir şok da orda oluyorum. Gün ta Mayıs’a veriliyor, yani yedi ay sonrasına, yeni yıla… Vah diyorum vahlar diyorum, biz vatandaş olarak yanmışız, ölmüşüz de arkamızdan ağlayanımız yok diyorum. Belki durumum acil belki de değil bilmiyorum. Herkese göre hastalığı önemlidir, herkese göre kendi derdi büyüktür elbette ama o an aklıma durumu acil, bir gün bile kaybetmemesi gereken, mesela kanser olduğunu bilmeyen, bilmediği için ameliyatı yada tedavisi geciken hastalar geliyor, onlar adına endişe ediyor, çok üzülüyorum. İstediği bölüme haftalarca randevu bulamayan, randevu bulup aldığı halde durup dururken randevusu iptal olan, daha ne kadar beklemek zorunda kalacağı belli olmayan hastalara sabırlar diliyorum. Allah kimseyi hastanelere düşürmesin, ama hastaneleri eksikte etmesin. Hepimiz insanız, elbetteki hasta olacağız. Allah herkese acil şifalar versin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi