Gürcan Banger
Ağlara takılıp kalmak
Kendinizi sanki soluk alamamaktan dolayı boğuluyor gibi hissettiğiniz zamanlar olur mu? Ya da kollarınızdan ve bacaklarınızdan zincirlenmiş gibi hissettiğiniz zamanlar var mı? Bazı anlarda ise çevrenin üzerinizde yaptığı baskıdan dolayı, beyniniz adeta durmaya zorlanmış gibidir. Ağlara takılmış bir balık gibi hissedersiniz. Bağırmak istersiniz; ama sesiniz çıkmaz. Çırpınmak istersiniz; ama kımıldayamazsınız. Bunların çoğu, bir özgürlük sorunudur.
Özgürlük, kişinin her türlü dış etkiden bağımsız olarak, bir kısıtlamaya veya zorlamaya uğramadan, düşünme veya davranma durumudur. Özgürlük, dış etkilerden bağımsız olarak insanın kendi irade, duygu ve düşüncelerine dayanarak karar ve davranış üretmesi demektir. Bir sosyal çevrede yaşadığımızdan, çoğu zaman dış etkilerden bağımsız olamıyoruz. Her zaman çevremizde karar ve davranışlarımızı etkileyen faktörler var. Bunların bazıları bize olumlu katkı yaparken; bizi kısıtlayan, sınırlayan veya engelleyen faktörler de olabiliyor. Yasalar, töreler, bizi çevreleyen kültür, maddi koşullar veya bizzat kendi benliğimiz, yakın veya uzak geleceğe ilişkin karar ve davranışlarımızı şekillendirmemizde etkili oluyor.
Birey olarak etkilendiğimiz pek çok şart, bizden önce belirlenmiş oluyor. Örneğin hangi ülkede ve zaman diliminde doğacağımızı veya anne ve babamızın kimler olacağını, daha başlangıçta içine doğrumuz çevrenin ekonomik şartlarını biz seçmiyoruz. Ama kendi seçebildiklerimizde de daha sonra etkilendiğimiz yeni şartlar, kısıtlar veya engeller olabiliyor. Örneğin bir dinsel inanç grubuna dâhil olduğunuzda, bu topluluğa dâhil olmaktan dolayı bazı kurallara uymak ve kimi ritüelleri yerine getirmek zorunda kalıyorsunuz. Askerlikle ilgili bir mesleği seçtiğinizde, bir sivilin özgürlük alanlarının bir kısmını kullanmamanız gerekiyor. Daha pek çok örnek sıralayabiliriz. Özetle; kimi özgür karar ve seçimler, sonuç olarak daha daraltılmış bir özgürlük alanı ile sonuçlanabiliyor.
Özgürlük tercihleri, gelecekteki özgürlük alanlarımızı etkileyebiliyor. Bu sınırlama ve kısıtlamaların ciddi bir bölümü, bizden kaynaklanır. Bir spor kulübünün taraftarı olabilirsiniz. Bu seçimi yapmak, bir bireysel özgürlük kullanımıdır. Bu seçimin, örneğin hangi alışveriş merkezine gidip zaman geçireceğiniz veya alışveriş yapacağınız ile hiçbir ilgisi yoktur. Örneğin ekonomik işletmenize gelen müşteriler konusunda siyasal, dini veya kültürel kısıtlamalar da koyamazsınız. İnsanların hukukla veya sivil itaatsizlik kapsamında tanımlanmış özgürlük alanları başka ilgi veya yaşam alanlarının kısıtlanması için kullanılamaz.
Bir ekonomik işletme üretim ve/veya ticaret yapmak için, insanlara mal ve hizmet sunmak için kurulmuş bir işletmedir. Buradaki ilişki; ürün almak, satmak ve karşılığını ödemek ya da almak olarak düzenlenmiştir. Bu ilişkinin, ne alıcının ne de satıcının siyasal, düşünsel veya duygusal yönleri ile bir ilgisi vardır. Ekonomik ilişki içine örneğin sportif yandaşlık ilişkisini katmaya çalışmak, alıcının özgürlük alanını haksız yere ve etik olmayan biçimde kısıtlamak demektir. Bu davranış, satıcının alıcıyı ötekileştirme çabası anlamına gelir.
Toplumda çok farklı davranış biçimleri, anlayışlar ve söylemler var. Bunlar arasında yasalar gibi vatandaşlar olarak hepimizi aynı anda ayırmadan örtenler var. Ama takım taraftarlığı gibi hepimizi örtmeyenlerinin de olduğu bir başka gerçek. Şu kişi ile aynı görüşte, yandaşlıkta veya düşüncede olmayabiliriz; ama karşılıklı olarak birbirimizin özgürlük alanlarına tecavüz etmiyorsak, her ikimizin yandaşlığı ve düşüncesi birlikte var olabilecektir. Bireysel özgürlük kavramı, ana dayanaklarından birini bu olguda bulmaktadır.
Behçet Necatigil, türünün ilk sırada sevdiğim örneklerinden biri olan “Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca” şiirinde “Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda / Akşamlara gerili ağlara takılıyor / Yaralı hayvanlar gibi soluyor / Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor / Yollar, ya da anılar boyunca” diyor. Ağlara takılmış gibi hissettiğiniz zamanlar oluyor mu?