
Gürcan Banger
Akıllı Seçimler
Akıllı olabilmeyi isteriz. Çevremizdeki insanlar da akıllı (rasyonel) seçimler yapmamızı bekler. Akılcı olmanın sosyal olarak kabul edilme oranı yüksektir. Kamuoyunda akıllı seçim genelde beyin, zekâ, bilgi, deneyim ya da kişisel çıkarlara uygunluk gibi olumlu olduğu düşünülen unsurlarla ilişkilendirilir. Ezberlerimizi, önyargılarımızı veya akılcı kriterleri kullanarak seçtiğimizin dışında kalana yönlenmemizi açıklamak ve savunmak için güçlü bir argüman gerekir. Burada çoğunlukla duygu ve kalp gibi ‘şeyler’ yardım için yetişir. Aklın karşısına duyguyu koyduğumuzda, güçlü bir mücadele aracına sahip olduğumuzu düşünürüz.
Gerçekten kendi içimizde mücadele eden akıl ve duygu gibi iki farklı güç var mı? Güven-istikrar ve haz-heyecan olarak yaşadığımız çatışmanın nedeni içimizde var olan iki farklı güç olabilir mi? Bu yaman zorlanma bu iki güç arasındaki çatışmanın yansıması mıdır? Günümüzde insan beynini ve onun tezahürlerini inceleyen bilim ve disiplin dalları gösteriyor ki, bu çatışma aslında insanın karar mekanizmasını ele geçirmek için kendisiyle verdiği bir mücadeledir. Mücadele sırasında beynin kumanda ettiği beden, kararı üretip dış dünyaya yansıtacak süreci ele geçirmek için akıl ve duygu başlığı altında iki farklı senaryo üretiyor. Bazen senaryolardan biri, bir başka zamanda ise diğeri vizyona giriyor.
Antik çağlardan başlayarak felsefe ile akılcı insan davranışı arasında bir eşleme yapılır. Örneğin etik adı verilen ahlak felsefesinin ana ekseni (yönetici veya yurttaş olarak) insanın akılcı ve doğru kararlar vermesi üzerine kurgulanmıştır. Akıl dışı kararlar nedeni irade zayıflığı, insani düşkünlük, öz denetim yoksunluğu veya acelecilik olarak nitelenmiştir. Diğer yandan edebiyat ve diğer sanatların özü ise büyük oranda aklı dışarıda bırakan duygusal seçimlerden ve tesadüflerden kaynak bulur. Yanlış veya doğru, haklı veya haksız; bu ikili ayırım olmasaydı, muhtemelen geçmişten günümüze ulaşan pek çok sözlü ve yazılı kültür birikimi de var olmazdı.
Akılcı karar ve davranış konusunda geri dönelim. Bir karar vermek ve buna bağlı seçim yapmak için kriterlerimiz ve ilkelerimiz olmalıdır. (Olmalı mıdır?) Bu kriterlerin her biri kararı ve seçimi oluşturmak üzere öncelikler ve ağırlıklar içermelidir. Çok sayıdaki kriteri tek bir karara ve seçime dönüştürecek bir değerlendirme sistemine (formüle) sahip olunmalıdır. Değerlendirme sonucu elde edilen karar uygun olarak seçim yaptığımızda ise akılcı (rasyonel) davranmış oluruz (ya da davrandığımız kabul edilir).
Kişinin ilkeleri ve kriterlerinin var olması ile bunların değişmez olduğu iddiası farklı şeylerdir. Öncelikle unutabiliriz. Bu durum, insan beyninin ve belleğinin olağan bir özelliğidir. Yeni öğrendiğimiz bilgilerle ve elde ettiğimiz deneyimlerle değerlerimiz, ilkelerimiz ve kriterlerimiz arasında değişenler veya kaybolanlar olur. Sosyal, ekonomik veya kültürel statülerimiz ya da başkaca çıkarlarımız nedeniyle ulaştığımız karar ve seçimler bazı kriterlerimizin gündemden kalkmasına neden olur. Kısa söylemek gerekirse; değişiriz. Değişim bizim duyumsayıp yaşadığımız evrenin ve insanın kaçınılmaz bir niteliğidir. Değişen kriterler ise daha önce rasyonel (akılcı) görünen bir karar ve seçimin artık akılcı sayılmamasına neden olabilir. Bugün geçmişten farklı davranmamızın veya dünle ilgili pişmanlıklar yaşamamızın nedenlerinden birisi budur. Bundan çıkaracağımız kıssa şudur ki, değerlerimiz, ilkelerimiz ve kriterlerimiz ezberlenmesi gereken, önyargılarımıza malzeme olan şeyler değildir; yaşamımız hakkında sorular sormayı başardığımız gibi bunları da sorgulamayı bilmek zorundayız.
Yanılsama nedeniyle oluşmuş temelsiz arzularınızın, ezberlerinizin, önyargılarınızın albenisine kapılmayın. Bunlar için bahaneler üretip kendinizi kandırmayın. İrrasyonel çılgınlığın da bir mantığı olmalıdır.