Anlam ve Mutluluk



Çağdaş yaşamın en belirgin özelliklerinden biri, anlam ve anlamlandırma olgusunun zafiyetidir. İnsanın en değerli yanlarından biri olan anlam yaratma becerisi hızla tüketime dayalı haz odaklı hale gelerek yoksunlaşıyor. Olaylara, durumlara ve yaşam çevremize anlam verme becerimizi yitirirken aynı zamanda insan olmanın gücünden de kayba uğruyoruz. Sıkıntılara, acılara, hüzne ve yaşamın zorluklarına karşı duruma güç ve enerjimizin büyük bölümünü yaşamı ve onun unsurlarını anlamlandırma becerimizden sağlıyoruz. Anlam silikleşirken yaşamın kendisi de bir koşuşturma olarak –tüm hızlanma görünümüne rağmen– monotonlaşıyor.

Yitirmekte olduğumuz anlamlandırma gücünü, mutluluk diye isimlendirdiğimiz –ama onunda giderek tanım olarak bulanıklaştığı– bir ‘çözümde’ arıyoruz. Anlam olmadan yaratmaya çalıştığımız mutluluk olgusu ise daha fazla haz elde etme çabasına dönüşüyor. Daha fazla hazzın daha fazla tüketmekle elde edileceği fikrine ‘takıldık’. Ama bu durum, sadece bir ‘takıntı’ olarak kalmıyor.

Mutlu olmak adına daha fazla tüketme çabası, çılgın bir sarmal halinde sonuç olarak daha fazla haz elde etme uğraşına yani ‘mutlu olma gerginliğine’ dönüşüyor. Mutlu olmak için daha fazla geriliyor ve huzursuz hale geliyoruz. Bunun en taze kanıtı, sosyal medyada tanık olduğumuz ‘mutluluk adına haz manzaralarıdır’. İnsanın varacağı sonucun bir ‘tükenmişlik sendromu’ olabileceğine dair çok ciddi ipuçları var. Daha da acısı, bu sendroma eriştiğimizde artık onu ‘yakalamış’ olduğumuzu bile hissetmeyebiliriz.

Çok karamsar bir görünüm çizmek istemem. Mutluluk ve anlam arasındaki kopuşun insanın henüz değişimi duygusal, düşünsel ve kültürel olarak özümsememiş olmasından kaynaklandığı kanaatindeyim. Değişimi kavramaya, bu amaçla farklı ve yeni bakış açılarına ihtiyacımız var. Olaylara, durumlara ve kişilere –içeriden ve dışarıdan– farklı açılardan bakabilmeyi başarmak önemlidir. Korkularımız ve alışkanlıklarımız genelde bizi sabit bir bakış açısına kilitlerler. Olumlu veya olumsuz yaşadığımız olaylara, deneyimlere birer ders olarak bakıp onlardan yaşam ilkeleri çıkarmak bize farklı bakabilme yeteneğini kazandırır. Böylece yaşamdan korkmadan, alışkanlıklarımıza takılmadan zihnimizi olumlu yönde koşullayabiliriz.

Aramızda özellikle yalnız kaldığında veya uyumak üzere başını yastığa koyduğunda kendiyle iç konuşmalar yapmayanımız yok gibidir. O anlarda o gün gelişen olayları, çözmemiz gereken problemleri içsel olarak gözden geçiririz. Bu süreçte önemli olan, iç konuşmaları olumlu bir yola sevk edebilmektedir. Kendimizle olan dağınık ve negatif iletişimi dışlayıp olumlu –ama sınırsız olmayan– iç konuşmalar yapabildiğimizde bunun yaşamımızın her anına ve noktasına yansıdığını neşeyle gözlemleriz.

İnsanın kendi değişimi için zaman ayırması gerekir. Bu seçimin bilinçli olarak yapılması bizi problem çözme işlerinde güçlendirir ve deneyim kazandırır. Örneğin her sabah o günü nasıl daha olumlu kılabileceğimiz üzerinde birkaç dakika düşünüp akıl yürütmenin yararlarını tüm günü keyifle geçirerek yaşayabiliriz. Bunun aksi de doğrudur; olumsuz kurgularla başlayan bir gün muhtemelen sevimsiz olaylara gebe olabilecektir. Veya olanı biteni negatif bir bakış açısı ile içimize sindireceğiz. Sabah saatlerinde o günü olumlu kurgulamak üzere ayrılan bir dakika, size neşeli, enerjili, eğlenceli ve başarılı bir tam gün olarak dönebilir.

Alışılmış tavırlarımız vardır. Öyle ki, bir durum karşısında ezberlenmiş gibi davranırız. Hatta bu, bizim için bir yaşam modeli haline gelmiştir. Bu tavrı değiştirmek üzere önce onu fark etmek, sonra sorgulamak belki uzunca bir süredir çözemediğimiz sorun ve sıkıntıların aşılmasının başlangıç noktası olabilir. Bunu başlatmak için alışılmış tavrımızı gözden geçirmek üzere birkaç dakika ayırabiliriz. Örneğin artık kendimizi her zaman yaptığımız gibi eleştirerek, beğenmeyerek ve kötüleyerek değil, belki biraz şımartarak, kendimize biraz pozitif ayrıcalık tanımayı deneyebiliriz.

Yaşamımızı çekilmez kılan olgular arasında geçmişte yaşadıklarımızla ilgili pişmanlıklar önemli bir yer tutar. Onlara ah vah etmekten bugünü yaşamayı başaramayız. Bugünü kaybetmek ise devamında yarını kaybetmek anlamına gelir. Dün ile geçmişteki pişmanlıklarla abartışmış hesaplaşmamızı bitirip bugünü yaşamaya ve olumlu olabilecek bir geleceğe hazırlanmaya başlayabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi