
Gürcan Banger
Anlamı İletmek
Sözcükler cümle oluyor; ardından peş peşe dizilip cümleler geliyor. Bir ‘şey’ anlattığımı düşünerek; ama bir çırpıda parmaklarımdan tuşlara akıyor sözcükler… Acaba açık ve saydam biçimde anlatabildim mi aklımdakini? Sorsanız, net olduğuma dair hızlı tepki verebilirim. Yazdıklarımın tam da aklımdaki olduğunu, sözcüklerin ve cümlelerin neyi anlatmak istiyorsam onu sergilediğini söyleyebilirim. Acaba bu söylediğim gerçekten doğru mu? Yoksa o ‘sözcükleri’ seçmemin ya da cümleleri yazdığım şekilde kurmamın pek de farkına varamadığım başka nedenleri mi var? Sıkı bir söylem analizi yapsam, en olağan sözcüklerin ve sıradan cümlelerin altından bile başka ‘şeyler’ çıkar mı? Acaba sözcükler beni ele verecek gizemler taşıyor olabilirler mi?
İletişim, sadece konuşmak ve yazmaktan ibaret değil. Bu kavrama davranışları da eklemek gerekir. İnsanlar vardır, kolayca tepki verirler; ne düşünüp hissettiklerini anlamak kolaydır. İnsanlar vardır, onlara bir mesaj ilettiğinizde kendinizi sonsuz derinlikte bir kuyuya taş atmış gibi hissedersiniz; böyle bir durumda karşıdan cevabî mesaj alabilmek zordur. İçinde ne olduğu ve nasıl işlediği bilinmeyen bir kara kutunun davranış ve tepki modelini çözmenin yollarının başında, ona tepki vereceği ve bizim ölçebileceğimiz sinyaller göndermek gelir.
İnsanlarla kurduğumuz iletişim ve onlara gönderdiğimiz mesajlar da böyledir. Aldığımız tepkilere göre anlamaya çalışır ve buna uygun cevaplar geliştirmeye çalışırız. Kültürümüze, ahlâki değerlerimize, alışkanlıklarımıza aykırı bir durum ile karşılaştığımızda, eğer bir dipsiz kuyu ya da kör karanlık değilsek içimizden geliveren tepkiyi göstermemek pek kolay değildir. Bu gibi durumlarda söz, dilin ucunda durmaz. Söyleniverir. Denetim, tepkiye yenik düşer. Kimi zaman istenmeyen gerginliklere yol açıldığı da olur.
Yaşamla ve çevremizle pek çok farklı biçimde iletişim kuruyoruz. Öğrenilebilecek çok sayıda iletişim tekniği ve yolu bulunduğu konusunda hiç kuşku yok. İletişimin ilk adımı, iletişim kurma niyetinden geçiyor. Ama öncelikle karşımızdakini anlamak için niyetli olmak, hatta iyi niyetli gerekiyor. Olumlu niyet, olumlu iletişimin vazgeçilmez ön şartıdır, diyebiliriz.
“Beni anlıyor musun?” cümleleri günlük konuşmalarımız içinde sıklıkla kullandığımız ifadelerdir. Bazen gereksiz, hatta saygısız; ama kimi zaman ihtiyaçtan kaynaklanan bu sorulara “Seni anlıyorum” demek yeterli değildir. Anlamamız gereken değişik boyutlar ve içerikler var. Genel olarak yüzeysel bir kavrama yeterli olmuyor. Karşımızdaki insanı ve tabii ki kendimizi daha derinlemesine anlamayı denemek zorundayız.
Çoğu zaman bir toplumsal cinsiyet göstergesi olarak kadınlar ve erkekler, gerginlik ortamlarında farklı tepkiler gösterirler. Bu tür ortamlarda anlama çabalarımızın farklılaşması gerekebilir. Diğer yandan; bir iletişimin tarafları olarak bazı sözcük ve kavramları diğer insanlardan daha farklı kullanıyor olabiliriz. Bazı davranışlarımız, herkesin bildiği, alıştığı türden olmayabilir. Bu nedenle karşılaştığımız ifade ve davranışların anlamları kadar kendi yaklaşımlarımızın da doğru anlaşılmasına gayret etmeliyiz. Görünüşün bizi aldatmasına izin vermemeli; gerektiğinde tehdit etmeyen, yargılamayan, korkutmayan, açıklayıcı sorular sormayı denemeliyiz.
Bu arada sizce basit ve sıradan olan sorunların cevaplarının karşımızdaki için zor olabileceğini hatırlamamız gerekir. Bazı konularda insanlar konuşmakta zorluk çekerler. Özel yaşam, cinsellik, duygusal ilişkiler, korkular, ayıp kabul edilen alanlar genelde konuşulması zor ve ağır konulardır. İnsanların bunlara ve benzerlerine ilişkin açıklama yapmakta zorlanmalarını saygıyla ve sabırla karşılamak gerekir.
Bazen gizemi sözcüklerin altına biz saklarız. Bazen ise sözcükler ve hatta davranışlar, bizim onlara verdiğimiz giysilerden farklı örtünmelerle çıkıverir karşımıza. Kişinin gerçeğini anlamak, bazen evrenin sırrını çözmek kadar zor olabilir. Elimizdeki tek araç, iyi niyetler algılamaya ve anlamaya çalışmaktan ibaret değil mi?