
Gürcan Banger
Arkadaşlık, Paylaşım ve Anlam
Yaşamın gereklerini ve renklerini değişik fırsat ve vesilelerle öğreniriz. Muhtemelen genetik olarak alıp getirdiklerimiz var. Olumlu veya olumsuz, her şart altında ailemiz yaşam kültürü alışverişinin en önemli ortamlarından birini oluşturuyor. Başka türden hayati enformasyonu okulda ya da iş ortamında ediniyoruz. Gerçek anlamda deneyim değiş tokuşu yaptığımız bir başka ilişki türü arkadaşlıklardır. Çok farklı kültürlerden gelen arkadaşlarla birlikte geçirdiğimiz zaman ve mekânlar sayesinde yeni deneyimlerle donanıyoruz.
Arkadaşlar arasındaki arayüz sadece deneyim iletişimi şeklinde kalmıyor. İnsanlar olarak hayat, yaşamımızdaki olaylar, özne ve nesneler üzerine anlamlar yaratıyor ve yüklüyoruz. Arkadaşlık ilişkisi –deneyim takasına ek olarak– aynı zamanda anlam paylaşımı şeklinde de gerçekleşiyor. Sevgilerimiz, beğenilerimiz ile mutluluk ve mutsuzluklarımızı paylaşıyoruz. Böylece anlam hazinemizde bir çeşitlenme ve zenginleşme oluşuyor.
Başlıca öğrenme tarzımız olan kıyaslamayı kullanarak kendi birikimlerimiz ile arkadaşımızınkileri karşı karşıya koyma veya yan yana getirme fırsatı yakalıyoruz. Aynılıkların ve farklılıkları oluşturduğu uyumu ve uyumsuzluğu görüyoruz. Arkadaşımızla birebir biçimde aynı beğeni, seçim, zevk ve alanları paylaşma zorunluluğunun olmaması böyle bir dayanaktan kaynaklanıyor. Farklılıklar bizim deneyim ve anlam evrenimiz –buna “kontinuum” ya da “sürem” de diyebiliriz– geliştirici ve genişletici yepyeni fırsatlar ve imkânlar yaratıyor.
Şöyle düşünebiliriz. Her birey yaşama katılımıyla birlikte bir hamur teknesinden aldığı kendi payını yaşamı boyunca şekillendiriyor. Buna kendi varoluşunu kurgulamak diyelim. Ama bu hamuru yoğurma, sadece bizim bireysel çabalarımız çerçevesinde kalmıyor. Arkadaşlarımızın katılımı ile kendimiz için bir ortak yorum ve şekil geliştiriyoruz. “Bana arkadaşını söyle; sana kim olduğunu söyleyeyim” şeklindeki bir deyişin belli belirsiz fark ettiği nokta, arkadaşın bir bütün olarak varoluşa yaptığı katkıdır. Anlamlarımızda ve değerlerimizde –ne denli bireysel katkımızın yoğunluğu ve ağırlığı var olsa da– sonuçta bireysel varoluş kaçınılmaz biçimde bir kolektif yaratıdır. İsterseniz buna ilişki temelli yaratı da diyebiliriz.
Gerçekten fark edilmiş ve kavranmış arkadaşlık ilişkisi düzeyine kadar kişi olarak kendi özel alanımızda kalırız. Ailenin duygusal, düşünsel ve maddi ortamı kolektif görünümlü de olsa bizim özel alanımızdır. Ekmeğinin, yemeğinin, harçlığının ya da okul malzemenin bir bölümünü kardeşine vermek gerçek anlamda bir paylaşım sayılmaz. Çünkü anne, baba, kardeşler veya diğer ailevi yakınlıklar kolektif varlığın bir parçasıdır. Aile bireyleri arasındaki bağlar gerçekten kopmadığı sürece aile içindeki paylaşım, sadece varlığın aynı bütünlük içinde yer değiştirmesi anlamına gelir.
Diğer yandan paylaşım gerçek anlam ve değerini arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesi ile birlikte oluşmaya başlar. Çünkü arkadaş, aile dışında bir şekil ve ölçüde yaşamımıza dâhil olmuş bir başkasıdır. Onun varlığı ile birlikte aile olgusu ile çakışmayan yeni bir iletişim, ilişki ve ortaklık oluşur. Arkadaşlık bağlamındaki paylaşım, aile içinde yapılandan daha fazla özveriye dayanır. Özetle; paylaşım, arkadaşlıkla birlikte başlar.
Aile içi ilişkilerin dışında yeni bir ilişki düzeni –evreni, kontinuumu veya süremi– kurabilmek, bir kişisel beceridir. Pek çok insan yeni ilişkiler geliştirme ve arkadaşlıklar yaratma becerisindeki zafiyet nedeniyle ‘aile evreni’ içinde sıkışıp kalır. Çoğu zaman ‘yanlış arkadaşlık’ deneyimleri, ‘aile kültürü’ yumurtasının kabuğunu çatlatıp dışarıya çıkamayanların yaşadığı bir durumdur. Arkadaşlık kurabilme becerisi, bir kişisel gelişmişlik konusudur.