Aşı Karşıtlığı - 1


Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de Covid-19 gene yükselişi geçti. Bu arada hastalık ile ilgili istatistikler de ortaya çıkmaya başladı. Tüm ülkelerdeki istatistikler bu hastalıktan ölenlerin yüzde 90 küsurunun aşı olmayan kişiler olduğunu ve aşı olanların hastalığa yakalansalar bile hafif geçirdiklerini ortaya koyuyor. Buna rağmen her ülkede aşı olmamakta direnen aşı karşıtları da var. Türkiye’de aşı olmayanların oranı toplam nüfusun yüzde 30 gibi bir oranına ulaşmış durumda… Buna ilk doz aşıyı olup da ikinciden kaçınanları da ekleyince ortaya üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durum çıkıyor. Hastalık ve ölüm riski tüm dünyada istatistikler tarafından doğrulandığına göre aşıya direnme ve aşı karşıtlığı neden var?

Her toplum komplo teorileri üretmeyi sever. Dünya tarihi asla doğrulanmamış bu tür teoriler ile doludur. Covid-19 için de böyle bir komplo teorisi hastalığın ilk ortaya çıkışından beri var. Teori, bu hastalığın mevcut küresel güçler tarafından dünya nüfusunu azaltma veya yaşlı nüfusu yok etme gibi iddialara dayanıyor. Hastalığın ülke, toplum, cinsiyet, yaş dilimi veya statü fark etmeksizin yayıldığı şu dönemde bile bu komplo teorisine inananların sayısı azalmadı. Bu arada nüfus azalması ile ilgili küresel düzeydeki tartışmaların nüfusu azaltmak değil, nüfus artışını azaltmak yönünde olduğunun altını çizelim –ki bunun da aşı ile hiçbir ilgisi yok.

Bir toplumun zihnini metafizik ve ezoterik safsatalarla doldurursanız, sonunda bilime güvensizlik ve geri dönüşü zor bir cehalet durumu ortaya çıkar. Covid-19 hastalığına karşı aşılanmaya karşı direncin oluştuğu ana sorunlardan birinin burada düğümlendiğini söyleyebiliriz. Aşı karşıtına yol açan endişelerin ilk sıralarında gene küresel güçler tarafından insan DNA’sının ¬¬değiştirileceği iddiası yer almaktadır. Aşıya karşı daha ‘yumuşak’ itirazlar mRNA gibi genetik talimatlar taşıyan aşıların bunu ‘istem dışı’ olarak da yapabileceği yönündedir. Buna karşılık bu alanda çalışan bilim insanları –yaptıkları çok sayıdaki çalışmayla– mRNA’yı aşı olarak bir insana enjekte etmenin insan hücresindeki DNA’ya hiçbir etkisi olmadığını bilimsel olarak açıklamakta ve aşı karşıtı iddianın geçersizliği ortaya koymaktalar. Diğer yandan mRNA türü aşıların tüm dünyada uygulandığı, aşılamanın yeterli sayılara ulaştığı, elde edilen sonuçların çekince yaratacak şekilde olmadığı da artık bilinmektedir.

21’inci yüzyılın başat özelliği, bilim ve teknolojideki olağanüstü yenilik ve gelişmelerdir. Dev boyutlu gelişmeleri anlık olarak izlemek teknik alanda çalışan insanlar için bile kolay olmaktan çıktı. Dolayısıyla bilim ve teknolojideki bu dönüşüm, insanları geçmiş çağlara oranla çok daha fazla ürkütüyor. Bu ürküntüyü aşmak için gerekli olan eğitim, çocuktan yetişkine kadar nitelikli biçimde desteklenmediğinde ortaya ‘garip hurafeler’ çıkıyor. Aşı karşıtlığına neden olan söylentilerden biri, aşı yoluyla insanlara elektronik yonga (mikro çip) takılacağı yönündedir. Böylece yukarıda andığım küresel güçler insanları izleyebilecek, yönlendirecek ve istedikleri gibi davranmalarını sağlayacaktır. Gerçekten milyonlarca insan, anlaşılması zor biçimde, aşının bedenlerine çip takmak için planlanmış bir büyük oyun olduğu sanrısındadır. Bu tür garip iddiacı inançlıların arasında teknik eğitim almış kişilerin de var olması bu ‘illüzyon sorununu’ daha ciddi hale getirmektedir.

Tüketim toplumu, garipliklerle dolu… Örneğin insanlar sigara içerken, aşırı miktarda alkol tüketirken, kötü beslenirken, abur cubur veya fast-food ile gün geçirirken, spor yapmamayı alışkanlık haline getirirken ya da ‘hijyen rezaleti’ halindeki kentlerde yaşarken beden ve zihin sağlıklarının bunlardan nasıl olumsuz etkilendiğini fazlaca dikkate almıyorlar. Ama birtakım aşı karşıtları, hastalıktan korunmak için –hastalığa karşı tek savunma mekanizması olan– aşıya direnmede biteviye bahane üretmede birbirleri ile yarışıyorlar. Bunlardan bir diğerinin aşının insan organlarına uzun vadede zarar vereceği yönündedir. Bilim insanları ve sağlık uzmanları bu tür organ zararlarının oluşması bir durumun olmadığını çalışmalarıyla ifade etmekteler. Gözlenen o ki, insan bedenine ve organlarına –dolayısıyla insan sağlığına– zarar veren şey aşı değil, hastalığın kendisidir.

(Devamı var)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi