
Gürcan Banger
Bildiğimiz, Bilmediğimiz KOBİ'lerimiz
Türkiye’deki işletmelerin büyük çoğunluğunun 250 ve altında işçi çalıştıran ve KOBİ kapsamına giren aile işletmelerinden oluştuğunu biliyoruz. Bizim ülkenin KOBİ’leri bakkalın ‘veresiye defteri’ gibidir. Konuşacak konu kalmadığında buraya geri dönülür. Genelde de havanda su dövülür.
Konu KOBİ’lere döndüğünde bunlarla ilgili pek çok önemli özellikten söz edilir. Esneklikleri, çeviklikleri, inovasyona ve teknolojiye yatkınlıklarından övgüyle söz edilir. Gerçekten ülkede istihdamın çok ciddi bir bölümünü oluştururlar. Ulusal gelirin meydana gelmesinde ve ihracatta önemli katkıları vardır Ama işin diğer yüzüne bakıldığında; pek çok sorunu da görmek mümkündür.
KOBİ’lerle ilgili yapılan her çalışmada finansman sorunu aşılmaz bir dağ gibi karşımıza çıkar. Zaman zaman teşvik paketleri oluşturulsa da finansal olarak KOBİ’lerin gerekli desteği ve katkıyı gördüklerini söylemek mümkün değildir. Kredi kuruluşlarının sıkboğaz ettikleri müşteriler arasında KOBİ’ler başı çeker. İktidarlar da KOBİ’lerin finansal sorunlarını çözmekte –siyasetin alevlendiği dönemler dışında– pek girişimci ve cesur davranmazlar.
KOBİ’ler konusunda dikkat çeken bir diğer noktanın KOBİ ölçeğidir. KOBİ’lerin zaman içinde birleşmeler veya işbirlikleri yoluyla daha büyük ölçeğe taşınmaları gerekebilir. Ne yazık ki; bu noktada da karşılıklı güven konusuna takılırız. Ayrıca birlikte iş yapma anlayışının gelişmemiş olmasının sıkıntıları da çekilir. Gelişmiş ülkelerde çözüm olarak sunulan kümelenme ve ortaklaşa rekabet gibi öneriler ve uygulama denemeleri sıklıkla gündeme getirilmekle birlikte, –bazı küme girişimlerinin varlığına rağmen– henüz ülkemizde başarılı örneklerin sayısı yüksek değildir.
Yanlış bir iki-yönlü saplantı içindeyiz. KOBİ patron ve yöneticileri kendi işlerini iyi bildikleri düşüncesiyle işletme körlüğü içinde olmayı sürdürüyorlar. Diğer yandan yenilikçiliği ve ar-ge’yi KOBİ’lere taşıması gereken kesimler henüz KOBİ’lerle aynı dili konuşmayı öğrenemediler. KOBİ’ler ar-ge ve yenilikçilik için kaynak sıkıntısı çekerken, KOBİ’lere bilimsel ve teknolojik bilgi taşıyacak olanlar da düz eğitimlerle –ya da KOBİ’lere kayıtsız kalarak– günü idare ediyorlar. Sanayi ile üniversiteleri, araştırma kuruluşlarını ve kurumsal danışmanları iç içe geçirecek, mevcut olandan daha farklı, canlı ve gerçek anlamda işleyen mekanizmalara ihtiyaç var.
İşletmelerin kalıcı olmaları ve büyüyebilmeleri için katma değer elde etmeleri gerekiyor. Bugünün sert rekabet ortamında bunun iki yolu var. Birincisi markalaşmak, ikincisi yenilikçi çözümler üretmek. Markalaşmak KOBİ’ler için pek ucuz çözümler değil. İnovasyon ise KOBİ’leri farklılaştırmak için daha iyi bir seçenek olarak duruyor. Ama bu kültürün KOBİ’lerde oluşması gerekiyor. KOBİ yönetici ve patronları ise krizlerle boğuşmaktan ve günlük nakit ihtiyaçlarını çözmeye çalışmaktan yenilikçiliğe zaman ve akıl gücü ayıramıyorlar.
KOBİ’lerin önlerindeki ağır sorunları kendi başlarına çözmelerini beklemek haksızlık olur. Oluyor da. KOBİ’lerin sadece finans alanında değil, kurumsallaşma, yönetim becerilerini geliştirme, yeni ürün ve pazarlar bulma, tasarım yapma ve benzeri konularda da desteğe ve kaynağa ihtiyaçları var. ülkenin kalkınması konusunda kaygı duyan herkesin aklının bir köşesinde KOBİ’lerin sorunları ve çözüm ihtiyacı olmak zorunda.
(Devamı var)