Bildiğimiz ve fark etmediğimiz ayrımcılık

Bir sivil toplum kuruluşunun yayın organında bir süredir izlediğim ayrımcı ve kayırmacı bir yaklaşım, ayrımcılık konusunu bir kez daha –geniş kapsamda– gündemime taşımama vesile oldu. Ayrımcılık; bazı kişi veya grupların sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, cinsel veya günlük yaşam tercihleri nedeniyle; bir insan ve yurttaş olarak kişinin yaşam alanlarından dışlanması olgusu üzerine gerçekleşir. Ayrımcılığın özü, insan haklarının doğru kavranıp buna uygun davranılmamasında kaynak bulur. Ayrımcılık, herhangi bir bireyin olağan günlük yaşam faaliyetlerine özgürce ve tam anlamıyla katılmasının engellenmesi şeklinde oluşur. Ayrımcılık uygulanmasının gerekçeleri arasında ırk, yaş, renk, milliyet, etnik köken, cinsiyet, hamilelik, medeni durum, dinî inanç veya özürlülük gibi unsurlar yer alır.

Ayrımcılık uygulamalarını izlemek için özel koşullar aramak gerekmez. Bu olgunun uygulamalarını örneğin işyerinde, aile yaşamında, siyasal parti faaliyetlerinde, sivil toplum etkinliklerinde izleyebilirsiniz. Ayrımcılığın, kişisel veya grupsal çıkar nedeniyle yapıldığı pek çok örnek sayabiliriz. Ama çoğu zaman ayrımcılık yapan kişi, böyle bir tutum veya davranış içinde olduğunun farkında bile değildir. Pek çok durumda bir ayrımcı için bu yaklaşımı, kendi zihinsel ve duygusal yaşamının sımsıkı eklemlenmiş olağan bir parçasıdır. Ayrımcılığın alt yapısında genel anlamda ben ve öteki ayrımı yapan bir ruh hali ve zihin şekillenmesi bulunur.

Ayrımcılık, bir kültür unsurudur. Öz olarak kültür; tarihî ve sosyal gelişim içinde yaratılan maddi ve manevi değerler ve bunlara ilişkin araçlar bütünüdür. Dolayısıyla kültür, bir toplum veya topluluk içinde öğrenilir. Bu nedenle ayrımcılık, içinde yaşanılan sosyal ve kültürel çevreden edinilen bir niteliktir. Ayrımcılığı ile belirginleşen kişinin, içinde yer aldığı grubun da ayrımcı özellikler taşıyor olması beklenir. Ayrımcılık özrüne sahip bir kişinin, yakın ilişki içinde olduğu sosyal grubun, insan hakları anlamında sorunları ve zafiyeti olması hiç şaşırtıcı değildir.

Ayrımcı, öncelikle karşısındaki kişinin veya grubun kendi dünyaya bakışı ile uyumlu olup olmadığını anlamaya çalışır. Eğer kendi kültürü, ideolojisi veya kabulleri ile çelişik bir durum varsa, karşısındakini ortamdaki mal ve hizmetlerden mahrum etmeye yönelir. Dolayısıyla ayrımcının kendi bakışına göre geçer not alan düşünce ve davranışlar yaşam hakkı bulurken, diğerleri mahkûm edilir. Çoğu zaman erkeklere oranla kadınlar, beyazlara oranla renkli tene sahip olanlar, ulus-devletin meşru kabul edilen milliyetine göre diğer etnik kökenli gruplar, yaygın cinsel tercihe oranla farklı cinsel seçimleri olanlar, zenginlere oranla yoksullar, belli bir dine mensup olanlara göre ateistler, deistler veya agnostikler, çoğunluk siyasal görüşe göre azınlıkta kalanlar, gelenekçilere göre yenilikçiler veya sadece farklılıkları olanlar sosyal yaşamın hemen her muhtemel alanında ayrımcılığa maruz kalırlar.

Siyaset veya sivil toplum alanında yer alan tanıdığınız insanları gözünüzün önüne getirin. Muhtemelen bunlardan pek çoğunun kendisini demokrat olarak tanımladığını duymuşsunuzdur. Ama malum kişinin ailesini, iş ve sosyal çevresini dikkatle incelediğinizde; gerçekte hiç de demokrat olmadığını görebilirsiniz. Bizim kendimizi demokrat olarak tanımlamamız, demokrat olmak için yeterli bir şart değildir. Yaşam biçimimizin demokratik olması gerekir. Ayrımcılık, konusunda da benzer bir durum var. Kişinin ayrımcı olup olmadığını tam olarak görebilmek için, onun yaşam alanlarında nasıl davrandığını izlemek gerekir. İyi nitelikler sözle değil, doğru çevre ve doğru eylemlerle ediniliyor.

Bugün geldiğimiz noktada toplumun iç çatlakları, çatışmaları ve ayrışmaları açısından durumun eskisinden pek farklı olmadığını görebiliyoruz. İlişkileri ve sistemi demokrasi ile örmek yerine ötekileştirme ve buna bağlı olarak gerginlikler üretme siyasetinin gene başat olduğunu izliyoruz. Bunun adı yarımcılık… Ne yazık ki, ayrımcılık bu toplumun ve Anadolu coğrafyasının tarihine ve geleneğine uygun olarak kültürel genetiğine yerleşmiş halde… Bu kodu bir çırpıda demokrasi kültürü ile değiştirmek kesinlikle kolay değil.

Ayrımcılık, bir kültür unsurudur. Öz olarak kültür; tarihî ve sosyal gelişim içinde yaratılan maddi ve manevi değerler ve bunlara ilişkin araçlar bütünüdür. Kültür, bir toplum veya topluluk içinde öğrenilir. Bu nedenle ayrımcılık, içinde yaşanılan sosyal ve kültürel çevreden edinilen bir niteliktir. Ayrımcılığı ile belirginleşen kişinin, içinde yer aldığı grubun da ayrımcı özellikler taşıyor olması beklenir. Ayrımcılık özrüne sahip bir kişinin, yakın ilişki içinde olduğu sosyal grubun, insan hakları anlamında sorunları ve zafiyeti olması hiç şaşırtıcı değildir. Bugün mahalle baskısı dediğimiz şey, ötekileştirmenin ve ayrımcılığın sadece bir başka ismidir.

Demokrasi insanların ve toplulukları barış ve özgürlük içinde yaşamalarını hedefler. Herkes içindir. Ama bu ülkede görüyoruz ki, erki eline geçiren sadece kendine demokrat olarak kalmayı istiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi