
Gürcan Banger
Bir kez daha yaşama bakış
Sadelik açısından bakarsak yaşam, basit bir yolculuğa benzer. Anlamlandırarak onu daha farklı hale getiriyoruz. Ama bazen aradığımız anlam, aşırı fiziksel beklentilere bağımlı kalıyor. Hâlbuki yaşamın güzel olması için eksiksiz olması gerekmiyor. Hayatın yaşla değil, yaşamakla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz.
Yaşamın her anında sınavlar var. Bunların bazılarında daha başarılı, kimilerinde ise başarısız olabiliyoruz. Başarı ve başarısızlık insanlar için. Yaşamın lezzeti, doğru yapılanlar kadar hatalardan da oluşuyor. Hataları olan bir yaşamın, atalet içinde ve tek bir dikili ağacı olmadan –maddi ya da manevi her ne ise o ağaç– geçirilen içi boş bir ömürden daha kötü olduğunu kim söyleyebilir?
Ünlü bir siyaset adamı, yaşamı bir bisiklete benzetiyor. Düşmemek için pedal çevirmeye devam etmemiz gerektiğine işaret ediyor. Yaşamın pedalını çevirmeye devam etmek, doğruların yanında yanlışlar yapılabileceğimize ikna olmak anlamına gelir. Her an daha kaliteli hale gelecek bir yaşam için yanlışlar ve başarısızlıklar kadar doğrular ve başarılar da ders niteliğine sahiptir. Çünkü yaşam, komediden trajediye kadar değişen farklı yönleriyle iyi öğreten bir kitaptır.
Yaşam kalitesini zamana, zamanın uzunluğuna veya kısalığına bağlamamak gerekli... Çünkü iyi bir yaşam, uzun bir yaşamla eşdeğer değil. Çünkü her yaşamın kendisi, bir sonsuzlukla çevrili… Bizi saran sonsuz gizemin ruhunu yakalayabildiğimizde, yaşamın farklılığına yaklaşmış oluyoruz. İşte; bu nedenle yaşamın anlamı, yaşadığımız andadır. Her an, kendi anlamını kendi içinde taşıyor. Ne yazık ki, yaşamı anlamlandıranın kendimiz olduğunu hayli geç fark ediyoruz.
Yaşamımızın unsurlarını anlamlandıranın kendimiz olduğunu fark edersek, o zaman yaşamımızın her biri bir anlam sonsuzluğu olan şimdilerden meydana geldiğini kavrayabiliriz. Bir anı kaçırmak, bir anlam sonsuzluğunu yitirmeye benzer. Yaşamın her anını yaşamak için ise zamanı yapay olarak hızlandırmaya çalışmamak gerekli.
Mevlana Celâleddin Rumî, yaşamın sırrına yaklaşmış bir derin anlamlar manzumesidir. Mevlana’nın, yaşamın değerini bilgece dile getiren cümleleri ile bitireyim: “Kah cüzdanını, keseni para ile doldurmak kaygısı ile, kah iyi yemek içmek endişesi ile, bu aziz ömür geçip gitmekte, sayı ile verilen her nefes de eksilmekte.”
İnsan olma yetkinliği, her bireyin değişik düzeylerde edinebileceği değerli bir özelliktir. Yaşamdan gerekli dersleri çıkarıp kendini geliştirmeyi başaran birey ise bilgeliğe doğru emin adımlarla ilerliyor. Bilgeliğin ilk olmazsa olmazı, hoş görüp bağışlayıcı olabilmektir. İnsan, başkalarınınkileri olduğu kadar kendi hatalarını da bağışlayabilmeyi ama bunlardan ders alarak tekrar etmemeyi öğrenebilmelidir. Hatalar konusunda doğru zamanda doğru önlemler, hata yapmanın bir alışkanlık haline gelmemesini sağlar.
Hiç kuşkusuz; başka insanları bağışlayabilmek yapısal bir bilgelik özelliğidir. Bağışlamanın hatalı davrananı ezmeden, onun insani yanına zarar vermeden olması önemlidir. Bağışlama, çocuklukta öğrenilmesi unutulmuş bir dersin biraz gecikmiş olarak öğrenilmesini hedeflemelidir. Karşımızdakini bağışlama, onun gelecekteki davranış modelini olumlu yönde etkilediği sürece çok daha değerli olacaktır. Bağışlayabilmek ve ezmeden, kırmadan karşımızdakinin bunu hissetmesini sağlamak, karşımızdaki insan kadar bizim için de nice değerli bir derstir.
İnsanın yaşamla yüz yüze durduğu yer, bir iletişim noktasıdır. Türü ne olursa olsun iletişimin yer alacağı ortamın saygı unsurunu içermesi gerekir. İnsan, öncelikle kendi değerlerine saygı gösterebilmeyi bilmelidir. Kendine saygı duymayan bir kişinin çevresine saygı duymasını beklemek hayal olur. Saygı denen olgu, önce kendi değer ve özelliklerine saygı duyabilmekle başlar. Çünkü bu süreç, insanın kendisini iyi ve doğru tanımasını sağlar. Kendini tanımayan insan, başkalarını da bilip tanıyamaz.
Çevremize, karşımızdaki insana saygı beslemek, ona ilişkin değerleri ve anlamları önemsemek demektir. İnsanlar önemsenmedikleri bir ortamda bulunmak istemezler. Saygı içermeyen bir iletişim ortamında yer almaya hevesli olmazlar. Saygı, bir arada barış içinde yaşayabilmenin ve çok kültürlülük ortamında ortak paydayı bulabilmenin ön koşuludur.
Yukarıda özetlediğim nedenlerle saygı, sevginin de vazgeçilmez ön koşuludur. Eğer biten sevgilerden söz edeceksek; genelde sevgi bitmeden çok önce saygı bitmiştir zaten.