Bir Uyarı ve Kentte Güvenlik

Yazın gelmesi ve salgın kökenli sıkıntılı yaşamdan uzaklaşma isteğiyle birlikte vatandaşlar evlerinden ayrılarak başka yörelere gidiyorlar. Okulların kapanması ile bu yönelim daha da artacak.


Bunları bir uyarı yapmak amacıyla yazıyorum. Son günlerde apartmanların tüm zillerini çalarak kapıyı açtırmak isteyen kişiler türedi. Bunların bina içine girdikten sonra hane kapısı önünde (paspas altında, elektrik veya su saati dolabı içinde, kapı önündeki ayakkabı içinde gibi) –muhtemelen anahtar aramak için– ‘eşelendiklerini’ duyuyorum. Eğer farkına varıp da neden zilleri çaldıklarını sorarsanız, “Ayşe Hanımı, Fatma Hanımı arıyoruz” gibi bahaneler öne sürüyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, hırsızlık için amaçlı yoklama yapılıyor. Bu konuda hane sahiplerinin ve vatandaşların dikkatli ve önlemli olmalarını öneririm.


Güvenli bir kentte yaşamak her kentli yurttaşın temel haklarından biridir. Kentler, bu yerleşimlerde yaşayan insanlara kaliteli ve sağlıklı olduğu kadar güvenli yaşam mekânları sunmalıdır. Bugün kentlerimizde güvenlik konusuna baktığımızda; iyi tasarlanmış suç önleme mekanizmalarından uyuşturucu kullananların artışına, bireysel ve sosyal ruh sağlığı bozukluklarından gerekli sosyal denetim ve rehabilitasyon sistemlerinin eksikliğine çok farklı sorunlarla karşılaşıyoruz. Ama en önemlisi, güvenlik konusunu kentin temel gelişim stratejileri çerçevesinde algılamıyor olmamız geliyor. Kentsel stratejik gelişim konusunu ve kentin gelecek tasarımı yaklaşımını yeterli ölçüde kavramadığımız için bunları alt kategorilerden biri olan kentsel güvenlik ile eklemlendirmemiz de mümkün olmuyor.


Kendi kentimizde veya ülkemizdeki diğer örneklerde kentsel güvenlik konusunun nedenleri konusunda bir araştırma yaptığımızda karşımıza şu sorunlar çıkıyor. Birincisinin, kentin hazırlıklı olmadığı göç ve denetlenemeyen –dolayısıyla yönetilemeyen– hızlı kentleşme olduğunu izliyoruz. İkinci olarak kentsel güvenlik sorunlarının yoksulluk ve yoksunluk gibi bazı kaynak sorunlardan beslendiğini görüyoruz. Üçüncüsü; her boyutta denetim konusundaki eksikliklerimizdir. Örneğin ekonomik, sosyal veya teknik sistemlerin ilk kuruluşunda yapılan denetimlerin daha sonraki dönemlerde sürekliliği olmadığı için pek çok farklı yeni problemlerle karşılaşabiliyoruz. Son olarak; kentlerimizdeki altyapı eksikliklerinin ve bunlarla ilgili sistemlerin iyi çalışmayışının kentsel güvenlik sorunlarına yol açtığını izliyoruz.


Yukarıda saydığım kaynak sorunların ortadan kaldırılmasının ilk adımı kentsel gelişim ile ilgili bir vizyona ve gelecek tasarımına sahip olmaktan geçiyor. Örneğin yerel yönetimlerimizin biraz zorunlu, biraz da zoraki olarak yaptıkları stratejik planlarında kendi yetki ve görev alanlarında kentsel güvenlik konusuna ne denli yer verdikleri incelenmeye değer bir konudur.


Kentin gelişimini, sadece fiziksel mekân kullanımının dönüşümü olarak algıladığımız sürece kentsel güvenlik sorunlarını aşmamız da mümkün olmaz. Dolayısıyla kentsel güvenliğin, kente ilişkin gelecek tasarımı ve gelişim planlamasının –geleceği tanımlayacak temel stratejilerin– unsurlarından biri olmasını kavramamız gerekiyor.


Denetim konusunda olması gerekene göre eksiklerimiz var. Muhtemelen bunda yerel yönetimlerin kaynak ve kadro olarak yetersiz kalmalarının önemli boyutta olumsuz katkıları oluyor. Ama denetim alanında da sürdürülebilirlik anlayışını geliştirmemiz gerekiyor. Ayrıca denetim görevinin kentin paydaşları olarak yurttaşlar tarafından da sahiplenilmesi zorunlu.


Güvenli bir kentte yaşamak, bir yurttaşlık hakkıdır. Hiç kuşkusuz; bu hakkın kullanımına imkân sağlanması konusunda yerel yönetimlere ciddi görevler düşüyor. Ama öncelikle vatandaşlar olarak bu hakkımızın farkında ve bilincinde olmak ve bize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız. Kent, her isteyenin aklına geleni ya da çıkarına uygun olanı sorumsuzca yapabileceği bir alan değildir.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi