Çevreyle Olumlu İletişim

Havadan (yani meydana gelen olaydan veya durumdan) nem kapanımız var. Bizimle ilgili olmayan bir problemi sıklıkla kendimize yakıştırırız. Bir de; bir olumsuz gelişme karşısında, tepkisel bir tavırla burnundan kıl aldırmayanımız pek çoktur. Yakından veya uzaktan ilgili, hiçbir bir eleştiriye bile gelemeyiz. Maddi hata, zayıflık veya eksiklik nedenlerini başkalarına ‘yamamak’ için gösterdiğimiz ‘üstün gayret’ hiç de küçümsenemez. Olması gerekenin dışındaki durumun sosyal ve kültürel boyutuna ise kavrayamaz ve sözünün edilmesine tahammül edemeyiz. Davranışlarımızla yöneldiğini hissettiğimiz eleştirileri genelde görgüsüz ve kaba olarak bulunduğumuz şeklinde yorumlarız.

Saygılı, görgülü ve nazik bir insan olmak bir anda gerçekleşecek –yani üstümüze bir elbise gibi isteğe bağlı olarak bir anda giyilecek– bir şey değildir. İyi özellikler aileden başlayarak okulla devam ederek yaşamın içinde, uzun bir süreçte elde edilir. Ama kendimizi saygılı, görgülü ve nazik bir insan profili ile kıyaslamak ve kişisel değişimi deneyimlemek için bir kıyaslama listesi üretilebilir.

Görgülü ve nazik olmanın ilk şartı dinlemeyi bilmektir. Önceliğini konuşmaya veren bir kişinin öncelikle iyi bir dinleyici olmaya dönüşebilmesi gerekir. İkinci olarak; bir ilişkinin en değerli unsurlarından biri olarak kabul ettiğim iyi niyetten söz etmeliyim. Bunun açılımı; bir işe girişirken, yeni bir etkileşim için yola çıkarken, bir kişi ile tanışırken ya da yeni bir güne adım atarken olumlu bir duygu-düşünce profili ile başlayabilmektir.

Olumlu bakış açısı, basitçe yorumlanmış biçimde Pollyanna’nın “Mutluluk Oyunu” gibi göz bağlayan, büyük ölçüde illüzyonlar içeren bir oyun değildir. Olumlu bakarken, hiç kuşkusuz yaşamın tehditleri ve olumsuzlukları (yaşadığımız olayın kendisinden daha fazla olmak üzere verdiği deneyim ve dersler) dikkate alınacaktır. Önemli olan, pozitif bakış açısı ile ‘şimdi ve gelecek için’ sinerji sağlayabilmektir.

Diğer kişilerle (hatta çevremizde yer alan canlı yaşamın tümüyle) iletişim kurarken, onlara verdiğimiz beden dili işaretleri önemlidir. Konuşmaya başlamadan önce bedenimiz karşımızdaki insana işaretler vermeye başlar. Bu nedenle insanın yüzündeki gülümsemenin, kendine güveni simgeleyen bedensel duruşun ve devamla uygun ses tonu ile ‘tatlı dil’ olarak isimlendirilen konuşma tarzının iletişimdeki yeri çok değerlidir. Saygılı, görgülü ve nazik bir insan bunları uygun biçimde yapılandırmak için emek verir, zaman harcar.

Gelişen olaylar karşısında farklı tepkiler veririz. Bir hata karşısında utanır, bir komik olay karşısında güler, hoşumuza giden bir duruma gülümseriz. Utanılacak bir durum karşısında yüzünü eğmek veya özür dilemek yerine ‘yavuz hırsız’ gibi üste çıkmaya çalışmak görgülü ve nazik bir insana yakışmaz. Yine bu niteliklere sahip bir insan nerede gülüneceği ve hangi durumlarda suskun kalınması gerektiğini algılar, bilir. Bu konularda yaptığı hatalardan dersler çıkarır.

Yaşama olumlu yaklaşmanın şartlarında bir diğeri, insanları kırmamaya özen göstermektir. Bunu bilenlerimiz vardır; ama çoğu kez bize yönelmiş isteklere kırmamak adına “Hayır” demeyi başaramayız. Bazı durumlarda gerçekten “Hayır” demek gerekebilir; aksi durumda kaldıramayacağımız bir yükün altında kalmamız kaçınılmazdır. Karşımızdaki insanın durumuna göre “Hayır” demenin değişik, uygun seçeneklerini geliştirmemiz ilişkiyi uzun vadede koruyucu olur. Uygun durumlarda da neden “Hayır” dediğimizi uygun bir dille, genelde kısaca ama mutlaka anlaşılır biçimde ifade edebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi