Covid-19, Kapitalizm ve Kâr

Küreselleşme denen çok boyutlu olgu, kapitalizmin olağan bir unsuru olan krizleri de –kendi doğası gereği– daha küresel hale getirmeye başladı. Dünya pazarının bütünleşmeye başlaması, finansın daha akışkan ve küresel hale gelmesi ile önceki dönemlerde yerel veya bölgesel olarak ateşi söndürülebilen krizler, artık küresel boyuta taşındı. Bu nedenle kapitalizmin, beklentilerini karşılamaya devam edebilmek için bu konudaki önlemlerini küresel paydaşlarla küresel boyutta ele alması gerekiyor.


Diğer yandan; uluslararası örgütlerin birlikte iş yapma modellerinin eskimiş ve meşruiyetlerinin ortadan kalkmakta olduğu ise bir başka gerçek. Gelişmiş ülkelerin ön yüzünde yer alan DB ve IMF gibi kuruluşlar ise az ve orta düzeyde gelişmiş ülkelerde uygulattırdıkları politikalarıyla krizi yaygınlaştırma dışında başkaca bir amaca hizmet etmiyorlar. Şimdilerde bu konvoya –bir şekilde– DSÖ’de katılmış gibi görünüyor.


20’nci yüzyılın son çeyreğine kadar hüküm süren Sanayi Toplumunda kapitalistin kârının ana kaynağı emek idi. Bunu bugün bile işgücü yoğun sektörlerde görmeye devam ediyoruz. Her dönemde üretimin faktörleri arasında sermaye, toprak ve emek sayılmakla birlikte; Sanayi Toplumundaki ana birikim kaynağı, işgücünün yarattığı artı değer idi. Buradan sağlanan getirinin bir bölümü sermaye birikimini sağlıyor ve değişik amaçlarla tekrar yatırıma dönüyordu.


Sanayi Toplumunun birincil sorunu, üretimin artırılması idi. Çünkü üretim, özellikle yetersiz teknolojik altyapı nedeniyle kısıtlamalara uğrayabiliyordu. 20’nci yüzyılın son çeyreği; başta bilişim, iletişim ve lojistik alanlarında olmak üzere bilim ve teknolojideki gelişmelerle daha fazla üretimin önünü kesen engelleri ciddi anlamda aştı. Böylece tek kutuplu dünya ekonomisinin sorunu, üretim olmaktan çıkarak satmak ve tüketilmesini sağlamak, daha fazla miktar ve çeşitlilikte tükettirmek haline dönüştü. Bu olguyu, kapitalizmin bu çağda sadece miktarsal anlamda mal ve hizmet değil, aynı zamanda yeni ihtiyaçlar da ürettiği şeklinde tanımlıyorum. Salgının kaynağından bağımsız olarak; Covid-19 salgını ile birlikte yeni ihtiyaçların üretilmesi açlığına virüs aşısı ve ilacı da küresel ölçekte eklendi. Aşı ve ilaç üreten küresel şirketler bu süreçte ciddi ekonomik güç olma süreçlerini büyütüp genişletiyor.


Bu süreçte; birim ürün veya hizmette emek oranı düşerken, metanın içerdiği bilgi teknoloji faktörü oranı artmaya başladı. Böylece teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde artan ve yaygınlaşan üretime bağlı olarak mal ve hizmet fiyatları aşağı inerken, genel ortalamada işletmenin elde ettiği kârlılık da azaldı. Bir diğer söyleyişle; başta geleneksel girişimci olmak üzere iş sahibi, eskiye oranla aynı kârı elde etmek için daha fazla ürün satmak zorunda kalmaya başladı. Bilgi ve teknolojiye sahip olmak pazarın ve kârın paylaşılmasında daha da önemli olmayı sürdürecek.


Ayrıca bütünleşen pazar nedeniyle küresel rekabetin olumsuz etkilerine de maruz kaldı. Bu durum, kapitalizmin daha çok kâr için daha çok üretim çılgınlığını yeni bir boyuta taşıdı. Çünkü artan üretim karşısında tüketimi aynı düzeyde artırmak her zaman mümkün değildi. Tüketimin artmayışının ana nedenleri arasında ise adaletsiz gelir dağılımı ve dünya zenginliklerinin giderek daha küçülen bir azınlığın eline geçmesi gibi unsurlar etkili oldu. Özetle; birim üretimde emeğin azalması, bilgi ve teknoloji oranının artması ve bunun ürün fiyatını düşürücü etki yapması, kapitalizmin 1980’li yıllardan sonra yaşamaya başladığı yeni bir durum olarak ortaya çıktı.


Gerek küreselleşmenin krizleri yaygınlaştıran olumsuz etkilerinin, gerekse birim üretimin yapısının değişmesinin kısa veya orta vadede dünya kapitalist sistemini yıkacağı gibi fantastik bir beklenti içinde değilim. Ama kapitalizmin Covid-19 nedeniyle yaşanan son krizinin yeni türden bir milat oluşturması muhtemeldir. Belki de bu kriz, kapitalizmin yeni bir aşamasının filizlenmeye başladığına dair ilk işaretlerini veriyor. Bu ihtimalleri anlamak ve gelişmeleri öngörmek gerekiyor.


Bu arada Covid-19’un çıkış noktası olarak öne sürülen Çin’e değinmek isterim. Çin hem bilimsel ve teknolojik hem de sınai açılardan dünyanın en büyük ekonomisi olabilmek için dev adımlarla yoluna devam ediyor. Salgın nedeniyle Çin’den rol çalmayı öngörenler ancak hayal görürler. Her ülke, toplum ve ekonomi dünyadaki değişimi ve dönüşümü doğru okuyarak kendi geleceğine hazırlanmak zorunda…


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi