1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Davanın sahipleri bile korkuyorsa!

Hükümetin aldığı bir takım yanlış kararlarını ya da Erdoğan’ın bazı söylem ve davranışlarını eleştirdiğinizde, yaptığınız eleştirinin doğru ya da yanlış olduğuna bakmadan reaksiyon gösteren bir kitle var…
Söz konusu kitlenin gösterdiği reaksiyon “hadi oradan!” falan şeklinde olmuyor.
Kestirmeden gidip, eleştiri yapanı doğrudan “Hain ya da terörist” olarak ilan etmeyi tercih ediyorlar.
Bununla çoğu zaman karşı karşıya kaldığımız oluyor…
örneğin;
Güreşçinin banka yönetim kurulu üyesi yapılmasını eleştiriyorsunuz “Kes lan vatan haini!” diyen bir kitle çıkıyor karşınıza…
Salgın sürecinde herkese 5 bin lira verildiğinin gerçek olmadığını söyleyip, eleştiriyorsunuz, bu kez “Sus ulan terörist!” diyen aynı kitle ile karşılaşıyorsunuz…
Dediğinizin hiçbir önemi yok onlar için…
Ne söylerseniz söyleyin, sırf hükümeti ve Erdoğan’ı eleştirdiğiniz için siz vatan haini ve teröristsiniz!
Söz konusu kitleye göre hükümet yanlış da yapsa hakkıdır ve eleştirilemez, Erdoğan yanlış da konuşsa hakkıdır, tenkit edilemez.
HHH
Biz, bu sözünü ettiğimiz kitlenin “Hain-Terörist”  yaftalamalarını, biz ve bizim gibi düşünen, doğruya “doğru”, yanlış’a “yanlış” diyebilenlere karşı, partililer tarafından yapıldığını zannediyorduk…
Yanılıyor muşuz aslında…
İki şeyin farkına vardık;
Birincisi; bunlar partinin gerçek sahibi olan dava adamları değilmiş…
İkincisi de;
Bunlar sadece biz ve bizim gibileri değil, partinin gerçek dava sahibi insanlarını da aynı yöntemle baskı altında tutabiliyormuş…
Anlayacağınız…
Mesele bizim dışarıdan gördüğümüz kadar basit değilmiş.
***

Şimdi gelelim bu işin nasıl farkına vardığımıza…
Efendim!
Eskişehir’de AK parti’nin kurulduğu günden bu yana içinde olan, zaman zaman partinin bazı görevlerini de üstlenmiş, partililiğinin tam anlamıyla tescil edildiği bir isimle konuştuk geçtiğimiz günlerde…
Anlattıkları, bizim yukarıdaki tespitlerimizi harfiyen doğruluyordu…
***
AK partili ismin söyledikleri kısaca şuydu;
-“Sen zannediyor musun ki hükümete ve Erdoğan’a yönelik eleştirilere anında direnç gösterenler AK partili ve dava adamı? Alakası yok. Haklı eleştirilere bile anında direnç gösterenler, parti sayesinde bir yerlere gelenlerden ibaret. Yani dava adamından çok menfaat adamı olanlar, partili değil de parti sayesinde makam, konum, para sahibi olanlar yapıyor bunu.” Dedi önce…
Ardından da…
-“Sen zannediyor musun yapılan haklı eleştirilere anında direnç gösteren bu menfaat takımı sadece sizler gibi partili olmayanlara karşı dikleniyor? Alakası yok. Bu takım tıpkı AK partili olmayanlara karşı izlediği tavrı bizzat AK partili olmuş dava adamlarına da uyguluyor. Bu yüzden parti içinde gerçek dava adamları bile doğruya “doğru”, yanlış’a “Yanlış” diyemiyor. Zira,  dediği anda söz konusu menfaat takımı, partiye ve davaya vermiş olduğu hizmete bakılmadan, gerçek partilileri bile  “hain-Terörist” ilan edebiliyor.” Diye anlattı meseleyi…
***

-“Davanın gerçek sahibi, davadan menfaat sağlayanlardan hiç korkar mı?” dedik…
-“Korkar tabii!” dedi…
-“Neden ki?” dedik…
-“çünkü menfaat takımı tarafından parti içinde  “hain ve Terörist” diye yaftalanmak istemez” dedi…
-“Eee. O zaman dağdan gelen bağ’dakini sindirmiş gibi bir durum var ortada” dedik…
-“Bak işte! Bu tanım cuk oturdu” diye cevap verdi…


.....


Siyasetin Babalarıydı onlar….


 


Dün “Babalar Günü” olunca ve özellikle sosyal medya’da “Babalar Günü” paylaşımları bol miktarda yapılınca, ister istemez siyasetin Babaları’nı hatırladık.
Malumunuz; Türk siyasetinin “Baba” lakaplı iki ismi vardı.
Bunlardan ilki, herkesin de malumu olduğu üzere 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, diğeri ise Kıbrıs’ın efsanevi ismi Rauf Denktaş’tı.
Her ikisine de “baba” lakabı takılmasının hikâyeleri ilginç.
***

Süleyman Demirel’e bir televizyon programında soruyorlar “Baba” lakabının nasıl takıldığını.
-“Valla ben de anlamadım. Birden oluverdi” diyor önce…
Ardından da devam ediyor…
-“Beni uluslar arası bir ödüle layık görmüşler. ödülü töreni için bindim vapura. Yanımızdan kayıklar geçiyor. Balıkçılar hep bir ağızdan “Hoş geldin Baba” diye bağırmaya başladı. İndim vapurdan, sokaklarda herkes “baba” diye bağırıyor. Gittim ödülü almaya, elime bir plaket tutuşturdular. ödül babalığı çağrıştıran bir ödül… ‘Tam da doğru adama verdiniz ödülü’ dedim. çünkü babayı tam anlamıyla bulmuştuk orada artık. Ondan sonra baba aşağı baba yukarı vaziyetleri oldu.”
HHH
Rauf Denktaş bir toplantıda konuşma yapıyor.
Kendisine sürekli muhalif olduğunu bildiği ve rakip partinin milletvekilliğini yapan bir kişi sürekli Denktaş ne derse "Yaşa Baba" diye tezahürat yapıyor.
Toplantı boyunca bu böyle devam ediyor.
Denktaş konuşuyor, önde oturan muhalif milletvekili "Varol Baba" diye tempo tutuyor.
Sonunda dayanamıyor Denktaş.
Muhalif milletvekilinin yanına gidip; "Hayrola sen bizim partiye falan mı geçtin?" diye soruyor.
Muhalif milletvekili "Yooo Ne münasebet. Neden geçecekmişim sizin partiye?" deyince Denktaş;
-"Ama deminden beri ben konuşuyorum, sen ise "yaşa baba" diye tempo tutuyon. Ben de buna bir anlam veremiyom. Bunun nedeni nedir?" diye sorunca, muhalif milletvekili;
-"Yıllardır anamızı bellediğin için sana Baba demeyim de kime diyeyim" cevabını veriyor.
Rauf Denktaş da bunu her katıldığı televizyon programında anlatıyor.
Denktaş burada bile, siyasetin, yapılan en ağır eleştirileri bile sindirebilme sanatı olduğunu adeta ispatlıyor…


.....


Ne ekonomiymiş be!


önce Seçim ekonomisi…
Devamında Terör ekonomisi
Sonrasında Darbe ekonomisi…
Ardından Savaş Ekonomisi…
Sonra yine Seçim ekonomisi…
Sonrasında Faiz ekonomisi…
Devamında salgın ekonomisi
Şimdi yine Savaş ekonomisi…
Tüm bunlar 2-3 yıl içinde oluyor…
Başka ülkelerin 60 yılda yaşadığı olayları biz neredeyse bir-iki ay içinde yaşar olduk…
Darbe, savaş, seçim ekonomileri derken, huzur ekonomisine bir türlü geçemiyoruz ülke olarak…
O yüzden…
Ticaret yapanlara, sanayici olup, üretim yapanlara Allah gerçekten sabır versin…
Durun bir dakika!
çalışan, emekli, esnaf, köylü mü dediniz?
Onlar zaten sabır taşına döndü de, çatladığından kimse haberdar değil…


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Sıvacı, gerekli onarımı yapmak için verilen adrese yani yaşlı bir kadıncağızın dairesine gelir. Kapıyı çalar. İçerden kısıkça bir ses:
— Kim o?
— Sıvacı..
— Kim o?
— Söyledim ya, sıvacı.
Kısık ses yineler:
— Kim o?
Sıvacı sertçe bağırır:
— Sıvacı!!!.
Yarım saati geçer, "Kim o?" sorusu ve sıvacının sürekli " Sıvacı" diye bağırıp durması.
Ve sonunda sıvacı, tık nefes olur; yorgunluktan bayılarak yığılır yere. O sırada yaşlıca bir kadıncağız ağır ağır çıkar merdivenleri. Kendi dairesinin önüne gelince de; yerde, nerdeyse cansız yatan sıvacıyı öyle görüp, bağırır:
— Bu da kim böyle?
İçerden papağanın sesi duyulur:
— Sıvacı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi