Değerleri Kaybederken

Değerleri yok olurken sorunlar ortaya çıkar. Dikkatli bir gözlemci, yaşadığımız önemli her sorunun arkasında gözden kaçırılmış, ihmal edilmiş veya yok olmaya yüz tutmuş en az bir değerin varlığını görebilir. Ama günün hay huyu içine karışmış isek sorunlar bize beklenmedik bir durum, bir sürpriz gibi gelebilir.


Çevreye saygıyı yitirirsek canlı doğa elimizden kayıp gitmeye başlar. İnsana saygıyı yitirirsek birbirini yok etmek için fırsat bekleyen ilkel vahşiler haline dönüşürüz. Topluma saygıyı yitirirsek en sonunda kendimizin de kaybeden olduğunu ancak son anda görebiliriz. Saygı gibi giderek silikleşen pek çok bireysel ve sosyal değer üzerine örnekler vermek mümkün…


Bazen ağaçlar yüzünden ormanı görememek gibi olayların akışı içinde ne olup bittiğinin yeterince farkına varamıyoruz. Güncel gündem zihnimizi öylesine yakalıyor ki, görünenin arkasındaki gerçekleri yakalamakta başarısız oluyoruz. Yaşadığımız dönemde özellikle siyasetin yarattığı karmaşa, zeminin ayaklarımızın altından nasıl da kaydığını saklıyor sanki… Büyük bir hızla yitirdiğimiz uzlaşı, saygı, hoşgörü ve empati değerleri kanımca o bataklığa akıp giden zeminin alıp götürdükleri arasında ‘seçkin’ bir yer tutuyor.


Öyle kayıplar vardır ki, gündeme getirdiğinde “Ne var bunda?” diyecek ölçüde sorun değil gibi görünebilir. Bazı sorular da böyledir. Örneğin “Özgür müsün?” diye sorsam, ilk muhtemel cevaplardan birisi, “Evet, özgürüm. Zincirli miyim ki?” olur. Gerçekten bir kişinin yasal olarak kabul edilmiş özgürlüklerini ve buna bağlı seçimlerini kısıtlayan ne olabilir ki? Özgürlük, seçim yapabilmenin bir başka ifade biçimidir. Bu nedenle neleri seçebildiğimizi kendimize sormak, bir anlamda özgürlüklerimizi sorgulamak olur.


Ne tür bir insan olacağınızı kendiniz seçebilirsiniz. Kendi belirlediğiniz yönde ilerlemek için kişisel gelişiminize yol verebilirsiniz. İlk bakışta, son derece olağan geliyor, değil mi? Ama kazın ayağı her zaman sözlerle belirlendiği gibi değil. Kısıtları ve koşulları olan bir ekonomik, sosyal ve kültürel çevrede yaşadığınızda, kim olacağınıza sizden önce o malum ortam karar veriyor. İçinde bulunduğunuz ortamın engellerini çoğu zaman aşamıyorsunuz. Size ön koşul olarak verilen bu iklim de karakterinizin belirlenmesinde son derece etkili oluyor.


Her insanın yaşamında, ona yön gösteren birtakım değerler var. “Senin değerlerin nedir?” diye sorabileceğimiz bir kişi, muhtemelen büyük bir hızla dürüstlük, iyi ahlâk, çalışkanlık veya saygı gibi bir dizi değeri sıralayabilir. Tabii ki, değerlerimizi kendimiz seçeriz.


Ama bir de şunu hatırlayın. Siz namusu ile temiz bir yaşam sahibi olmayı hedeflerken, bir başkası bu değerleri aşındırıp sizinkilerle uyuşmayan bir anlayışla çok daha rahat ve kolay bir yaşam elde edebiliyor. Siz, namusunuzla çalışıp alın terinizin karşılığı olan kazancı elde etmeye çalışırken, bir başkası kamu kaynaklarını sızdırarak haksız kazançla yaşamın keyfini sürdürüyor. Özetle; namuslu olmak yerine “işini bilip gemisini yürütmek”, adeta bu çağın yükselen değeri gibi duruyor. Böyle bir gerilim ortamında, değerlerinizi özgürce seçtiğinizden söz edebilir misiniz? Yoksa yozlaşma, pek çok insanı kendi düşük değerler bataklığına doğru mu çekiyor?


Saygı, hoşgörü ve sadakatin yaşamımızın temel ilkeleri olduğu günleri geride bırakıp kabalığın, kolaycılığın ve genel anlamda konformizmin yüceltildiği bir zaman dilimini yaşamaktayız. Çevrenizdeki pek çok kişinin kaba ve saldırgan davrandığı bir ortamda sizin saygılı, hoşgörülü ve empatik olan davranış modelini seçebilme özgürlüğünüz gerçekten var mı? Çoğu zaman etkileri bize ulaşan olayların yarattığı huzursuzluk ve gerginlik ile adeta olumsuzluğa zincirlenmiş gibi oluyoruz. Yaşadığınız ortamın olumsuz şartlarını aşarak, daha iyi olabilmek asla kolay değil.


Sorunlar karşısında kafamızı devekuşu gibi kuma gömme hastalığımızı bilirsiniz. Bir sorunu ya çok abartırız ya da görmezden gelerek çözmüş gibi yaparız. Eğitim – öğretim sistemimiz ise gerçek yaşamın çok uzağındadır. Bu nedenle gerçek yaşam problemlerine nasıl yaklaşacağımız konusunda bize fazla yardımcı olmaz. Özetle; problem tanıma ve çözme konusunda son derece düşük bir performans göstergemiz var. Hâlbuki sorunlarımıza nasıl yaklaşacağımız konusunda özgürlüklerimiz olmalı. Ama çevrenin üzerimizdeki etkisi, bu tür özgürlükleri kullanmamızda ayağımıza pranga olabiliyor.


Kısıtlar ve koşullara karşı teslim olmayı veya mücadele etmeyi seçebiliriz. Bu konuda özgürlüğümüz geçerli olmaya devam ediyor. Yaşamı değiştirip, dönüştürmenin bundan başka çaresi yok. Umutlarımıza, heyecanımıza ve olumlu beklentilerimize sarılıp teslim olmayalım. Teslim olarak ulaşabileceğimiz bir gelecek yok çünkü…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi