Gürcan Banger
Değişebilen insan üzerine birkaç not
Birey olarak duygusal ve düşünsel yapımızın da böyle eşikleri vardır. Bir duygu halinden diğerine, bir düşünce oluşumundan bir başkasına geçmek için eşiği aşmamızı sağlayacak iç enerjiye, bir gizil enerjiyi biriktirmeye ihtiyacımız olur. Örneğin üzüntüleri ve yorgunlukları biriktirir, eşiğe ulaşmakla birlikte duygusal veya düşünsel değişime uğrarız. Olumlu veya olumsuz; ne biriktirdiğimizden önemli olan bu enerji ile hangi eşiği aşacağımızdır. Aşılacak eşik konusunda çevre faktörleri kadar kendi seçimlerimizin de etkisi olur.
Yaşam yönümüzün belirlenmesinde çevre faktörlerinin de önemli etkileri var. Kimi zaman bu etkenlerin ağırlığı, yaşamsal amaçlarımızın önüne geçebiliyor. Öyle zamanlar oluyor ki, kısıtlarımın mı yoksa amaçların mı daha önemli olduğunu gözden kaçırıyoruz.
Eğer –örneğin– iki insanın birlikteliği olacaksa her iki taraf da değişmek için kendi adımını atabilme yürekliliğinde olmalıdır. İnsanın değişme güdüsü, pek çok özelliği gibi kafasının içinde olan bir özelliktir. Aynı biçimde değişime direnme de, çocukluktan başlayarak öğrenip içimize sindirdiğimiz bir niteliktir. Eğer değişmemekten veya içinde yaşadığımız koşulların değişmemesinden şikâyet ediyorsak, öncelikle bunun nedenlerini kendi içimizde aramamız gerekir.
Değişimin önündeki engellerin birincisi, yeniliğin bir risk ortamı yaratmasıdır. Risk durumlarında ayaklarımızın yerden kesildiğini hissederiz. Değişmek, alıştığımız durumdan kopmak ve muhtemelen daha az bilinene doğru bir adım atmak olduğundan, kendimizi güvensiz bir iklimde buluruz. Bu nedenle; insanlar, riski ve tehlike olasılığını ilk gördüklerinde, eski alışkanlıklarına sarılmak üzere geri dönmeyi tercih ederler. Genel olarak; kazancın kaynağının risk olduğu unutulur; risk olmadan kazanç olmayacağı gözden kaçırılır. Belirsizliğin yarattığı korku, benliğimize egemen olur ve bizi yönetmeye başlar.
İnsanın temel özelliklerinde biri, tembelliğin çekiciliğidir. Daha durağan durumlar, pek çok insana heyecan yaratan, hareketli ortamlardan daha çekici gelir. Tembellik ve alışkanlıklar, adeta insanın ikiz kardeş özellikleri gibidir. Alışkanlıklar rahatlık verir. Rahatlık ise devamında daha yoğun biçimde bir değişim tembelliğine yol açar. Yeni ufuklara açılmak isteyen bir kişi veya kuruluşun, öncelikle alışkanlığın yarattığı rahatlıktan kurtulması gerekir.
Değişimin bir maliyeti var. Bu maliyetin abartılması sıradanlaşmış bireyin özelliklerinden biridir. Değişim için harcanacak kaynaklar aşırı derecede abartılarak statükonun devam etmesinin önüne geçilir. Hemen hemen tüm geleneksel kuruluşlarımızda eğitim, yayın, ar-ge ve kurumsallaşma için harcanacak kaynaklar fazla ve gereksiz bulunur.
Değişime ön ayak olmak, aynı zamanda eleştirilere odak olma olasılığını da artırır. Dolayısıyla değişimden uzak durularak eleştiri ve çatışmadan kaçınma kolaycılığı da siyasi sistemimizin içsel bir özelliğidir. Kabul edilen genel görüşe göre; tartışmayan ve çatışmayan kişi, çoğu zaman en makbul olan şeklinde kabul edilir.
Son söz: Akıl ve sevgi dengesini mevcut duruma göre değiştirip düzenleyebilmeli… Aklın, sevginin ve değişimin görkemli buluşması budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.