Gürcan Banger
Ödüllü siyaset
Siyasetin bir çıkar ve rant sistemi şeklinde var olduğu sürece kirlilikten ve yozlaşmadan kurtulması mümkün değil. Siyasete bu denli ‘meraklı ve hevesli’ olunmasının ardında da çoğu zaman kişinin kendisine, ailesine, çevresine ve yandaşlarına çıkar, rant, makam ve ikbal sağlama beklentileri var. Bu kurumun bu tür unsurlara konu olmadığı ülkelerde ‘işlerin nispeten daha yolunda gittiğini’ gözlüyoruz.
Kirli siyasetin bir ilginç özelliği var. Hastalığı kapmış bir canlı gibi her bulunduğu ortamda barındırdığı mikrobu çoğaltıp yayıyor. Bir kuruma ‘siyaset bulaştığında’ aynı anda iktidar mücadelesiyle birlikte kirlilik ve yozlaşma da yaygınlaşmaya başlıyor.
Siyasetin politik alan dışındaki farklı kurum ve kuruluşlara bulaşması ise iktidar mücadelesinde güç arama ihtiyacından doğuyor. Belediye başkanlığına,milletvekilliğine ya da bir kamu biriminin üst düzey yöneticiliğine tırmanmak hevesinde olanların örneğin sivil toplum kuruluşlarında veya meslek odalarında ‘görüntü vermeye’ çalışmasının arkasında siyasal güç arayışı var. Böylece siyasetin bulaştığı kurum ve kuruluşlar, hastalığın yeni üreticileri ve yayıcıları haline dönüşüyor. Yaklaşık son 50 yılda bu hastalıklı durumun kamu kurumlarında da iyiden iyiye yerleştiğini gözlüyoruz.
Siyasetin kendi dışındaki sosyal alanları –ki bunlardan en önemlisi sivil toplum alanıdır– sömürgeleştirmesi gayretleri ile birlikte yandaş kurum ve kuruluşlar ve yandaş medya meydana geldi. Böylece her farklı siyasal kesimin kendi objektivitesi ve kendi doğruları oluştu. Örneğin şimdilerde her siyasal kesimin kendi sivil toplumu –STK’ları– var. Siyaset asla herkese ait olan ortak alanlara tahammül edemiyor; insanların toplaştığı –sosyal medya dâhil– her alanı ve paylaşılan her ortak paydayı ele geçirip ‘kendininleştirme’ çabasında…
Bu uzun girişi yapmamın nedeni her vesile ile beni rahatsız eden ödül verme meselesine gelebilmekti. Ödül törenleri ile ilgili haberlere yaygın veya yerel medya organlarında sıklıkla rastlıyoruz. Bu tür haberleri ya da –nadiren de olsa– törenleri izlediğimde aklıma birkaç soru takılır: “Neden bu ödül verilmektedir?”, “Bu ödülün filan kişiye ya da kuruluşa verilmesine kim karar vermiştir?”, “Ödül o kişiye veya kuruluşa neden verilmiştir?”…
Bu soruların tümünün cevaplarının gene siyasetteki kirlenme ve buna bağlı yandaşlık ile çıkar sağlama açıklanacak olması hiç şaşırtıcı değildir. ‘Bizim oğlan ya da bizim kız’, ‘bizden olanları vitrine çıkarmak’ için bir ödül ‘icat etmiş’ ve ödül mekanizması da bir kez daha siyasete kurban olmuştur. Çünkü yozlaşmış siyaset, onun içinde yer alanların her şeyi mubah saydığı bir ‘berbat’ kurumdur. Önemli olan tek şey iktidarın, dolayısıyla çıkar, makam ve ikbal sisteminin sürdürülebilirliğidir.
Ödül sistemi, meşruiyetini motivasyonda bulur. Ödül alanlar, toplumun kendilerini desteklediğini, daha etkili ve verimli çalışmaları için uygun bir iklim bulunduğunu ve çalışmalarının hedefe gittiğini hissederler. Bu, bir sanatçının alkışlanması gibidir.Ödül sistemi aynı zamanda toplumun gelecek stratejisini ve hedeflerini ifade eder. Verilen ödül ile işi başaranın toplumun beklentileriyle uyuştuğu ifade edilmiş olur.
Bu durumda yaşadığınız kentin şartlarını gözden geçirin. Bu ülkenin, toplumun ve yaşadığınız yerleşimin ihtiyaçları, beklentileri, talepleri ve hayalleri nelerdir? Hangi alanda önemli başarılara ihtiyacı var? Bunları kimler başarıyor? Bilim insanları, teknoloji geliştirenler, araştırmacılar, düşünürler, yaratıcı sanatçılar, hiza önderleri, toplumsal iyiden yana gönüllüler, insanların yaşam standartlarını yükselten iş insanları? Ödülü gerçekten hak edenler bunlar değil mi?