Gürcan Banger
Demokrasi, değişim ve kadınlar
Toplumun yaklaşık yüzde 50’sini oluşturdukları halde sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamda çok daha düşük oranlarda yer alabilen kadınlar, objektif olarak değişimin güç ve nedenlerini içlerinde taşıyorlar. Neden derseniz; bu ülkenin olumsuz koşullarından önce insan, sonra kadın olarak ikiye katlanmış olarak olumsuz etkileniyorlar. Bu gerçek, kadınların sosyal değişim ve dönüşümü gerçekleştirmek için gerekli birincil nedenini oluşturuyor.
Bir objektif olgunun yaşamda fiilen yerini alabilmesi için söylem ve kadro olarak gerekli hazırlıklara sahip olması gerekir. Ne yazık ki; bir rant sistemi haline dönüşmüş olan siyaset alanında kadınların yer alması mümkün olmuyor. Yaşamın pek çok alanını işgal etmiş olan erkek yaşam modeli, tüm çabalara rağmen siyasette kadınlara yer bırakmıyor. Kadınların siyaset alanında daha fazla yer alması için yapılan çalışmalar, çoğu zaman partilerin genel merkezlerindeki yüksek seçicilere takılıp kalıyor.
Kadınların sosyal yaşam üzerindeki varlıklarını göstermek için yer alabilecekleri bir diğer alan ise sivil toplum çalışmaları. Ülkenin pek çok yerleşim noktasında değişik türden kadın örgütleri var. Kadın temalı sivil toplum örgütleri, kendi bildikleri yol ve yöntemlerle kadının yaşamda yerini alması için gayret göstermelerine rağmen, elde edilen başarı istenen düzeye ulaşamıyor. ‘Kadının kendi kurdu olması’ bir yana, kadın kuruluşlarının söylem, kadro, kitlesellik ve etkinlik yönünden hayli zayıf olmalarının, bu düşük performansta ciddi katkısı var.
Ülkenin başka yerleşimlerindeki sivil kadın hareketlerini izlediğimde; bireysel olarak çok yüksek nitelikler gözledim. Ama her noktada kitlesellikte sorunlar vardı. Hareket, kitlesel bir niteliğe sahip olmadığında bir sosyal güç haline dönüşemiyor. Kitlesellik olmayınca, kariyerizm türünden hastalıklar, sivil toplum kuruluşlarında (STK’larda) demokrasinin gelişmesini de engelliyor.
Bu saydıklarım, sadece kadın STK’larına özgür bir durum değil. Sivil toplum hareketleri içinde özveriyle yer alanların emeğine saygım var. Ama kitlesel ve demokratik olması gereken çevre, kadın, insan hakları ve gençlik benzeri tematik –bir konuya odaklı– kuruluşların çoğunda aynı zafiyet ve eksiklikler olduğu da bir başka gerçek…
Ortada kadınların sosyal yaşamda insanca yer almaları gibi çok kapsayıcı bir konu olmasına rağmen, her STK kendi yaklaşımları konusunda katı ve ısrarcı olduğundan ortak payda bir türlü bulunamıyor. Yerelde yaklaşık üye sayısı 100’ü, aktif katılımcı sayısı ise temsil yeterliliğine erişemediği halde, kendilerini kadınların tam temsilcisi sayan bir STK, kitlesel ve demokratik bir hareketin önünde kimi zaman bir engel olarak durabiliyor. Genel anlamda STK’lar etkili, verimli, yaratıcı, uzlaşıcı ve paylaşılabilir işbirlikleri oluşturmaları gerektiğinin henüz farkına varamadılar.
Kadın teması da dâhil olmak üzere; sivil toplum etkinliklerini, bir emeklilik faaliyeti veya boş zaman eğlencesi olmaktan çıkarıp; hedef grupların doğru saptandığı, bu insanlara nasıl ulaşılabileceği konusunda stratejilerin geliştirildiği ve kamuoyu ile doğru iletişimin kurulduğu kitlesel ve demokratik sivil hareketler haline getirmek zorundayız. Kadının sosyal yaşamdaki yükselişinin önemli noktalarından biri, bu konuda yapılan çalışmaların kitlesel ve yaygın hale getirilmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.