
DİREN MESCİD-İ AKSA!
“Güç” ne tuhaf bir şey…
Bir zamanlar ezileni, yok sayılanı, yoksul olanı “güçsüzdü” gibi düşünmeyin.
“Güç” hangi sınıfın eline geçerse geçsin.
Zalimleştiriyor.
Gaddarlaştırıyor.
Yaptığı zulümlerle gücünün bayrağını dalgalandırıyor.
Kendini “en acı” şekliyle “en zalim” şekliyle hatırlatıyor.
Eğer zalim olmazsa “güçlü” olamayacağının bilincinde…
Bu savaş ne savaşı biliyor musun?
Hangimiz daha zalim olabiliriz savaşı…
Zulümlerin çarpışması…
Bu yüzden gücünü ispatlamak isteyen bombalara başvurur, silahlara başvurur, mermilere başvurur.
Güçlü güçlüye savaş açmaz.
Güçlü zayıfa savaş açar.
Masuma savaş açar.
Neden?
Zayıfın kanıyla beslenir.
Zayıfın kanıyla kendini tatmin eder.
O kanı yerde görünce gururu okşanır.
Egemenliğini kanıtlar çünkü…
Halbuki bir zavallı olduğunun bilincinde değildir.
Hoş, bilincinde olsa ne olacak?
Şartlar eşit değildir oysaki…
Karşısında duran silahsızdır, savunmasızdır ama gücün umurunda mı dersin?
Farkındadır belki ama onun için o an tek önemli şey aynadan nasıl göründüğüdür.
“Kazanmak” daha önemlidir.
“Güçlü” ise sorun yoktur.
Sonra mı?
İnsanlar yok olmamak adına, zulüm görmemek adına gücün yanında saf almaya başlar.
Saflar büyüdükçe güç de büyür…
Zulüm de…
İşin komik yanı da nedir biliyor musunuz?
Güçlüler yok etmeye ilk yanında saf tutan masumlardan başlar.
Sistem aynı benim anlattığım şekilde ilerler.
Geçtiğimiz günlerde İsrail güçleri, teravih namazını kılmak üzere Mescid-i Aksa’ya gelen Filistinlilere ses bombaları ve plastik mermi ile saldırdı.
Saldırılarda yirmiden fazla ölü var, yüzlerce yaralı…
Yüreğimiz yandı.
Ciğerimizi sızlattı.
Özgürlüğe karşı yapılan zulmü izledik gözyaşları içinde…
Ama umudumuzu kaybetmedik.
Duamızı da bırakmadık.
Zalimlere karşı ısrarla ayakta kalacağız.
Mücadele edeceğiz.
Direneceğiz.
Beklediklerini vermeyeceğiz.
Sabredeceğiz.
Haykıracağız.
Ne güzel demiş Ali Asker bir şarkısında:
“Oy dağlar, yalçın dağlar…
Dumanı hırçın dağlar…
Gün gelir devran döner.
Ağlayan bayram eder.”